ŞEHZADE MUSTAFA NASIL ÖLDÜRÜLDÜ?
Ayten DİRİER
Şehzade Mustafa, Yavuz Selim’in torunu, Kanunî Sultan Süleyman’ın ilk şehzadesidir. Babası Manisa’da Saruhan Sancak Beyi iken 1514 yılında Çerkez asıllı Gülbahar ile evlendi. 1515 yılında Şehzade Mustafa dünyaya gelince annesi Mahidevran adını aldı.
Şehzade Mustafa hem sima, hem de karakter yönünden büyükbabası Yavuz Selim’e benzediğinden Osmanlı Ailesi, ordu ve halk tarafından çok seviliyordu. Herkesin geleceğin sultanı gözüyle baktığı şehzadenin kaderi, Hürrem Sultan’ı saraya gelmesinden sonra değişti. Bizans oyunlarını aratmayan entrikalarla saf dışı bırakıldı.
*Hürrem’in entrikaları:
-Hürrem Sultan, Kanuni’nin ilk oğlu Şehzade Mustafa’yı devre dışı bırakıp kendi oğullarından birini tahta çıkarmak için Bizans entrikalarını aratmayan bir strateji izlemeye başladı. Kızı Mihrimah Sultan’ı istemediği halde Rüstem Paşa ile evlendirerek büyük bir yardımcı kazandı.
-Ordu, ulema ve meşayih, dedesi Yavuz’un hasletlerine sahip Şehzade Mustafa’ya geleceğin sultanı gözüyle bakıyorlardı.
-Veliahtlık meselesi ile ilgili dedikodular yapılmaya başlayınca, Kanuni Hürrem’in teşviki ile Şehzade Mustafa’yı saltanat merkezine daha yakın olan ve taht adayı şehzadeye ayrılan Manisa sancakbeyliğinden alarak Amasya’ya kaydırdı. Gelenek olduğu üzere annesi Mahidevran Sultan da oğluyla birlikte Amasya’ya gitti. -Manisa’ya Hürrem’den olma (Şehzade Mustafa`dan altı yaş küçük) Şehzade Mehmet getirildi. Mehmet ölünce Mustafa yine öne çıktı, ama Hürrem’in baskısıyla Manisa’yaŞehzade Selim gönderildi.
-Mustafa’nın tevekküllü tavrına karşın, Saraydaki entrikalar bitmiyordu. Sinsi iftiralarla Kanunî ile Şehzade Mustafa’nın arası açıldı. Sadrazam Rüstem Paşa’nın bu gelişmede etkisi büyüktü.
-Rüstem Paşa, Mihrimah aracılığıyla gizlice şehzade Mustafa’nın mührünü kazıttı ve onun ağzıyla İran Şahı Tahmasp’a bir mektup yazdı. Şahın cevaben yazmış olduğu mektubu da ele geçirip uygun zamanda Kanunî’ye göstermek üzere sakladı. -1552 yılında Rüstem Paşa Doğu Seferi’ne gidecek ordunun başına getirildi. Rüstem Paşa, sefer sırasında Anadolu’da herkesin Şehzade Mustafa’yı desteklediğini gördü ve durumu padişaha anlattı.
-Ordu’da özellikle Yeniçeriler arasında, artık 60 yaşına gelmiş olan Kanuni’nin, yeni zaferler için yerini bu göreve lâyık Şehzade Mustafa’ya bırakması yönündeki söylentiler artınca, Rüstem Paşa fırsatı kaçırmadı. Bir adamını İstanbul’a göndererek meydana gelen olayları ayrıntısıyla Kanunî’ye duyurdu. Bu söylentinin yanısıra daha önce Şah Tahmasp ile yazıştığı sahte mektupları da delil olarak gönderdi.
-Kocamışlık nedeniyle “Tahtı bırakması” hakkındaki dedikodulara üzülüp, sinirlenen Kanunî, hemen Rüstem Paşa’yı geri çağırarak ertesi yıl İran/Nahcivan Seferine kendi çıktı. Ordu, 5 Ekim 1553 yılında Konya Ereğlisi yakınındaki Aktepe denilen mevkide konakladı. Padişahın yanında Şehzade Cihangir ve yolda orduya katılan Şehzade Selim bulunmaktaydı.
*Mustafa nasıl öldürüldü?
Kendisine orduya katılması talimatı verilen Şehzade Mustafa, babasının kendisiyle ilgili düşüncelerinden habersiz, orduya katıldı. Kendisini çok seven ikinci vezir Kara Ahmed Paşa’nın ikazlarıyla bazı şeylerin ters gittiğini fark etti. Akşama doğru babasının otağından kendisine doğru üzerinde kağıt bulunan bir ok atıldı. Mesajda babasının otağına gitmemesi, babasının onu öldüreceği yazılıydı. Mesajı Rüstem Paşa’nın bir oyunu olarak düşünen Şehzade Mustafa, otağa gitmemenin babasına karşı bir saygısızlık olacağını düşündü. Ayrıca babasına karşı, kendisini öldürtecek büyüklükte bir suç işlemediğinden, babasının ne Hürrem’in, ne de Rüstem’in etkisiyle kendisini öldürtmeyeceğine inanıyordu.
Çadıra giren şehzadeye yedi dilsiz cellat saldırdı. Şehzade Mustafa mücadeleyi kazanıp kaçarken, II.Selim'in kızı Şah Sultan’a aşık kapıcıbaşı Mahmut güçlü kollarıyla kavrayıp boğdu. Ondan sonra Zal(Pehlivan) Mahmut ünvanını alan kapıcıbaşı hızla yükseldi.(Halep Valisi,Anadolu Beylerbeyi, Vezir yapılarak, Şah Sultan ile evlendirildi.)
Şehzade Mustafa’nın Ordugahı ayağa kaldırmaya bir çığlığı yeterdi. Sessizce cellatlarla boğuşmaya girişmesi büyük bir hataydı. Çok sevilen ve Osmanlı devletinin Kanunî çapında devamı ümidi olan Mustafa'nın hileli idamı; ordu, yöneticiler ve halk arasında büyük üzüntü ve isyan doğurdu.
Taşlıcalı Yahya Efendi’nin mersiyesi, orduyu saran teessür ve isyanın, ölümsüz bir ifadesidir. Tepkiler Rüstem Paşa’ya yönelince, Kanunî, ortamı yatıştırmak için damadını görevden azledip, veziriazamlığa Şehzade Mustafa’ya yakınlığı ile bilinen Kara Ahmed Paşa’yı getirdi. Şehzadenin cenazesi Bursa’ya gönderilerek, yakın adamı Taşlıcalı Yahya Efendi’nin yazdığı Mersiye(Ağıt) eşliğinde II. Murad türbesine gömüldü.
Şehzade Mustafa’nın ölümü üzerine Edirneli Nazmî, Fünûnî, Rahmî, Muînî, Mustafa, Müdâmî, Sâmî, Kara Fazlî, Nisâyî , Şeyh Ahmed Efendi, Selîmî, Kâdirî gibi şairler mersiyeler yazdılar.
Şehzade Mustafa’nın katlinden sonra Konya’da olan annesi Mahidevran Sultan ve ailesi (eşleri, kızları ve oğlu Şehzade Mehmed) Bursa’ya gönderildi. Ama ölümünden sonra askerler arasında çıkan “Şehzade Mustafa öldüyse oğlu var, tahta o geçer!”dedikodularını işiten Kanunî, torununun da boğdurulmasını emretti. Yedi yaşındaki Şehzade Mehmed babasının ardından boğularak, yanına defnedildi. Şehzade Mustafa’nın türbesi, Mahidevran’ın isteği üzerine 1555 yılında Şehzade Selim tarafından yaptırıldı.
TAŞLICALI YAHYA EFENDİ ve ŞEHZADE MUSTAFA MERSİYESİ
Taşlıcalı Yahya Efendi, Arnavutluk’un ünlü Dukakin ailesine mensup olup, XVI.yy Osmanlı şiirinin önde gelen temsilcilerindendir. Divan ve hamse sahibi, mesnevi sanatkârı önemli bir şairdir. Fuzûlî’den sonra yüzyılın en üstün mesnevi sanatkârı sayılır. Yavuz ve Kanunî Dönemlerinde yaşadı, seferlerin çoğuna katıldı. Şehzade Mustafa’ya çok yakındı.
Yazdığı mersiye nedeniyle Hürrem onu öldürmesi için Padişahı kışkırttı. Kanunî, derin üzüntü içinde hemen reddedip, “Bırak, halkın duygularını dile getirip, rahatlatsın!” karşılığını verdi. Rüstem tekrar Sadrazam olunca onu Bosna’ya sürgüne gönderdi.
Taşlıcalı Hayatının son yıllarında Gülşeni Şeyhi Uryani Mehmet Dede’ye bağlandı kendisini tasavvufa verdi. 1582’de vefat edince, İzvornik’te toprağa verildi.
Taşlıcalı Yahya Efendi’nin ünlü Mersiyesi terkib-i bend nazım şeklinde ve yedi benttir.
Aruzun “Mefâilün feilâtün mefâilün feilün” kalıbıyla yazılı olup, tam ve zengin uyaka sahiptir. Redifler ve aliterasyonlar, şiirin lirik özelliğini arttırmakta.
ŞEHZADE MUSTAFA MERSİYESİ
I. Bend 1. Meded meded bu cihanın yıkıldı bir yanı Ecel celâlîleri aldı Mustafa Hânı
1. İmdat imdat! Bu dünyanın bir tarafı yıkıldı. Ecel eşkiyaları Mustafa Han’ı yakalayıp, boğdu.
2. Tohındı mihr-i cemâli bozuldı erkânı Vebale koydılar âl ile Al-i Osmânı
2. Güneş gibi parlak yüzü battı, maîyeti bozuldu.
Osmanoğullarını hîle ile günaha soktuldu.
3. Geçerler idi geçende o merd-i meydânı Felek o canibe döndürdi şâh-ı devrânı
3. Padişahın yanında o yiğidin sözü geçtikçe çekiştirildi.
Felek devir padişahını, onların tarafına döndürdü.
4. Yalancımın kun bühtanı bugz-ı pinhânı Akıtdı yaşumımı yakdı nâr-ı lıicrânı
4. Yalancının kuru iftirası ve gizli düşmanlığı
Gözümüzün yaşını akıttı, ayrılık ateşiyle yaktı.
5. Cinayet etmedi cânî gibi anın cânı Boguldı seyl-i belâya tagıldı erkânı
5. caniler gibi bir cinayet işlememişken canı,
Belâ selinde boğuldu, yakınları dağıldı.
6. N’olaydı görmeye idi bu macerayı gözüm Yazuklar ana reva görmedi bu rayı gözüm
6. Keşke şu olayı gözüm görmemiş olsaydı.
Yazık hakkındaki hükmü adil görmedim.
II. Bend 1. Tonandi ağlar ile nurdan menâra dönüp Güşâde hatır idi şevk ile nehâra dönüp
1. Beyaz elbisesiyle nurdan bir minareye dönüştü.
Mutluluktan parlayan yüzü andırıyordu gündüzü .
2. Göründi halka dıraht-ı şükûfezâra dönüp Ütag u haymeleri karlu kûhsâra dönüp
2. Şehzade halka çiçek açmış bir ağaç gibi göründü, Otağ ve çadırları da karlı dağlara benziyordu.
3. Tururdı şâh-ı cihan hiddet ile nâra dönüp Yürürdi kulları yamnea lâle-zara dönüp
3. Cihan padişahı hiddetten ateşe dönmüştü,
Yanında yürüyen adamları lâle tarlasını andırıyordu.
4. Müzeyyen idi bedenlerle ak hisara dönüp El öpmeğe yüridi mihr-i bî-karâra dönüp
4. Çadırlar bedenlerle süslenmiş, ak hisara dönmüştü.
Şehzade güneş gibi el öpmek için otağa doğru yürümüştü
5. Tolmadı gelmedi çünkim o mâh-pâre dönüp Görenler ağladılar ebr-i nev-bahâra dönüp
5. Ay parçası gibi şehzade battı, babasının otağından dönmedi.
Cenazesini görenler yağmur yağdıran bahar bulutuna döndü.
6. Bir ejdehâ-yı dü-serdür bu hayme-i dünyâ Dehânma düşen olur hemîşe nâ-peydâ
6. Bu dünya çadırı, dâima ağzına düşenin
Görünmez olduğu iki başlı bir ejderhadır.
III. Bend 1. O bedr-i kâmil ol âşinâ-yı bahr-i ulum Fenaya vardı telef etdi ara tâli-i şûm
1.Ayın ondördü gibi olgun, ilim deryası
Uğursuz talih fena halde zavallıyı telef etti.
2. Dögündi kaldı hemân dâg-i hasret ile nücûm Köyündi şâm-ı firakında doldı yâş ile Rûm
2. Birer yara gibi yıldızlar hasretiyle dövündü kaldı.
Osmanlı ülkesi ayrılık akşamında tutuştu, gözler doldu.
3. Kara geyürdi Karamana gusse etdi hücum
O mâhı ince hayâl ile etdiler ma’dûm
3. Yoğun hüzün ve keder Konyalılara karalar giydirdi.
O ay yüzlü, ince düzen, usta entrikalarla yok edildi.
4. Tolandı gerdenine hâle gibi mâr-ı semûm
Kazâ-yı Hak ne ise razı oldı ol merhum
4. Zehirli bir yılan gibi kemend şehzadenin boynuna dolandı
Rahmetli kaderi neyse ona sessizce boyun eğdi.
5. Hatâsı gayr-ı muayyen günâhı nâ-ma’lûm Zihî şehîd ü saîd ü zihî şeh-i mazlum
5. Hatası görülmemiş ve günahı bilinmemiş
Mübarek, manen mutlu şehîd, mazlum sultan
6. Yıkıldı yer yüzine aslına rücû etdi Saadet ile hemân kurb-ı hazrete gitdi
6. Yer yüzüne yığılıp kaldı ve aslı olan toprağa döndü.
Şehîdlik mutluluğuyla İlâhî makam civarına gitti.
Geleceği parlak bir şair ve padişahın kulu bir asker olan Taşlıcalı Yahya Efendi, bu mersiyede Kanunî, Hürrem ve damatları Rüstem’i cesaretle itham eti. Halkın ve ordunun kendisine ümitler bağladığı, sevilen bir şehzade, tahtının oğlu tarafından ele geçirileceği vehmiyle aldatılan bir baba, sahte mektuplar, çalınan mühürler, yargısız infaz, tarihi etkileyen bir idam, galeyana gelen ordu, zapt edilemeyen bir kalem; parlak bir geleceği tepip, bu haksızlıklar karşısında susmayıp haykırdı ve durumu geleceğe aktardı.
MAHİDEVRAN SULTAN HEPSİNDEN ÇOK YAŞADI!
Mahidevran Sultan, Çerkez Kabartaylar’dan olup, 1498 yılında doğdu. İlk adı Bosfor olup, Osmanlı Sarayında ilkin Gülbahar, Şehzade Mustafa doğduktan sonra Mahidevran adını aldı. Mahidevran’ın Akile Hatun, Belkıs ve Mustafa Paşa adında kardeşleri vardı. Kuzeni de Çar I.Petro ile evlendirilip, Maria adını aldı.
Yavuz Selim’in tek oğlu Şehzade Süleyman daha Manisa’da Saruhan Sancak Beyi iken 1514 yılında Gülbahar ile evlendi. 1515 yılında Şehzade Mustafa dünyaya gelince Mahidevran adını aldı.
1520 yılında Yavuz Selim'in vefat edince tahta Süleyman geçti. Sultan’ın, ilk gözdesi Mahidevran, Hürrem’in saraya gelmesinden sonra tüm huzurunu kaybetti. İkisi arasındaki mücadelede Mahidevran’ın Hürrem’i dövünce gözden düştü. Yine de Valide Hafsa Sultan ve kızları sayesinde yerini korudu. Hürrem ardı ardına şehzadeler doğurarak geleceğinin kilometre taşlarını döşedi. Valide Sultan ölünce meydan Hürrem’e kaldı. Mahidevran ve Mustafa’yı tutan herkesi ya ortadan kaldırdı, ya da sürdü.
Şehzade Mustafa ergenlik dönemine gelince, geleneğe uygun olarakSaruhan(Manisa) Sancak Beyi olarak görevlendirildi. Annesi Mahidevran Sultan da oğluyla birlikte Saruhan'a gitti. Şehzade Mustafa'nın Amasya ve Karaman'daki valiliklerinde de onun yanında bulundu.
6 Ekim 1553 tarihinde Kanunî, Konya'da bulunan oğlu Mustafa'yı kendisini tahttan indirmeyi planladığı inancıyla boğdurttu. Şehzade Mustafa'nın katledilmesinden sonra, kardeşi Belkıs Hatun'un Kanunî’ye gönderdiği mektupta yazdığı; “İnşallah diğer çocuklarının kanında boğulursun” intizarı üzerine tutuklanarak Bursa'da ömrünün sonuna kadar bir eve kapatıldı; ama bu arada Mahidevran da, ablaları Şahıdevran ve Akile, kız torunları ve gelinleriyle beraber Bursa'ya sürgün edildiler. Bursa'da yaşadığı evin kirasını ödeyemez duruma geldi ve birçok yere borçlandı. Hürrem sarayı eline geçirince Mahidevran’ın kardeşi Mustafa Paşa’yı Malatya’ya sürdürdü. Bursa’daki zor günleri sadece Mustafa Paşa’nın gönderdiği yardımlar sayesinde geçirebildi. Kanunî ve kız kardeşlerine Manisa'da geçen günlerinden sonraki hayatının çok kötü olduğunu anlatan mektuplar yazdı.
1558 yılında Hürrem’in ölmesiyle biraz rahatladı, ama oğul acısı hiç dinmedi. Annesi ölünce, II. Selim hemen Mahidevran'a maaş bağlattı ve borçlarını ödedi. Maddi durumu düzelince Mustafa'nın Muradiye'deki mezarının üstüne Mustafa-i Cedit Türbesi'ni yaptırdı ve bakımı için evinin yanında iki değirmen ve yüz bin dirhem gümüş para vakfetti. 3 Şubat 1581 tarihinde, 82 yaşında yalnız başına hayatını kaybetti ve oğlunun yanına gömüldü. Kızkardeşleri Akile ve Belkıs Hatunlar “Saraylılar Türbesi”nde gömüldüler.
*
Kaynakça:
-Çağatay Uluçay : Padişahların Kadınları ve Kızları, s.34-41, TTK.Ankara-2001
-İsmail Hakkı Uzunçarşılı : Osmanlı Tarihi, C.II, s.401-404
(TDEA, C.8, ss.542-543)
Resim : Google
|