İLHAN KARAÇAY


Sona erdiği için mutlu olduğum Zalim İstanbul hakkında?


Sona erdiği için mutlu olduğum Zalim İstanbul hakkında…

 

 

Zalim İstanbul serisini seyrettiğim zaman, Ceren ve Şeniz isimli iki bayanın üstlenmiş oldukları kötü roller moralimi çok bozuyordu. Hoş, sanatçıların iyi rol yaptıkları da söylenebilir ama, senaristin bu kadar da kötü roller uydurması normal değildi.


Filmde, Antakya’dan İstanbul’a göç eden Karaçay ailesinin başından geçen dramatik yaşam konu alınmıştı.
Filmi seyretmeye başladığım sıralarda yazmış olduğum yorumda, filmdeki Karaçay ailesi ile benim bağlı olduğum Karaçay ailesi arasında bir bağ olup olmadığı sorusuna yanıt vermiştim.


Bu yazmın sonuna, eski yorumumu ekleyeceğim.

 

Şimdi gelelim, dün akşam sona eren serinin arkada bıraktığı ize…


Şeniz ile Cemre’nin ölümleri şahsen beni sevindirmişti. Çünkü kötü insanlardı. Bu gibi insanların, bu dünyaya solucan kadar faydası olmadığı için ölümlerine çok sevinmiştim. Aslında, bu ikiliye çok kızan filmdeki diğer karekterlerin de sevinmiş olmaları lazımdı. Örneğin Cem, annesinin ölümüne üzülmemişti ve hatta sevindiğini de ifade etmişti.

 

Ölüme bile bile giden Cem’in, hazırlayıp bıraktığı video görüntüleri çok duygulandırıcıydı. Cemre’nin ölümüne çok üzüldükleri sahnelenen annesi ve ablasının tutumu ise şaşırtıcıydı.


‘Ne de olsa evlat ve kardeş’ diyeceksiniz ama, kötülük yaptıkları zamanlarda ona çok kızan anne ve ablanın, ‘Aaah ah, ölmeseydi de biz yine kızdırsaydı’ gibi saçma sözleri yazan senarist resmen bocalamıştı.

 

Normal yaşamda da böyledir. Yaşadıkları zaman insanlara ve insanlığa hep kötü davranan ve hiçbir fayda sağlamayan ve de nefret duyulan kişilerin ölümünü isteyecek kadar kızanlar, ölümden sonra aynı ahmaklığı gösterip, ‘Aaah ah, ne iyi insandı,faydası çoktu, ailenin direğiydi’ gibi laflar ederler.


Eeee, ne yaparsınız, ‘Bu da bizim geleneğimizin icabıdır’ diyenlere de bir sözüm yok aslında.
Ama böylesine riyakâr olmanın da bir anlamı olmamalı.

 

İlgiyle izlediğim Zalim İstanbul programı dün sona erince derin bir ‘Oh’ çektim.
Zira, bundan sonra o kötü insanların dayanılmaz rollerini görmeyeceğim artık.

 

Şimdi size daha önce yayınlamış olduğum eski yorumumu sunuyorum:

 

‘Zalim İstanbul’ dizisindeki KARAÇAY


ailesinin çağrıştırdıkları…

Televizyon’da yayınlanan ‘Zalim İstanbul’ adlı serinin baş rol oyuncularının çoğu KARAÇAY ailesini oluşturuyor.
İlkbaharda Mersin’de iken seyretmeye başladığım dizide, benim akrabalarımın canlandırıldığı söylentisi yaygındı.
Dün başlayan yeni sezonun ilk bölümünü dikkatle izledim. Baş rol oyuncularının canlandırdığı KARAÇAY ailesi ile, benim ailem arasında bir bağ olup olamayacağını irdeledim.


Doğrudur, Mersin’deki KARAÇAY ailesi, serideki KARAÇAY ailesi gibi Antakya’dan göç etmiştir. Samandağ’da çok geniş bir KARAÇAY ailesi vardır. Ayrıca bir de KARAÇAY Köyü vardır.

 

Serinin senaristi Sırma Yanık ile İlker Barış’ı arayıp, hangi aileyi konu aldıklarını öğrenmek istedim ama, adreslerine ulaşamadım.


Filmdeki KARAÇAY ailesinin yaşadıkları hiç de öğünülecek bir hikâye değil.


Çok düşündüm ve bir kaç yere de sordum ama, filmdeki KARAÇAY ailesi ile Mersin’deki KARAÇAY ailesi arasında bir bağlantı bulamadım.

 

İtiraf edeyim ki, dün akşamki bölümde yer alan mezarlık sahnesi beni çok etkiledi. Filmin kahramanı Agah KARAÇAY’ın, ağabeyini ziyaret ettiği mezarı başındaki yakarışı çok etkiliydi. Gördüğüm mezar taşı, bana Mersin’deki aile mezarlığımızı hatırlattı. Televizyon yayınından hemen bir fotoğraf çektim. Sonra da arşivimdeki Mersin mezarlığından bir fotoğraf buldum. İki fotoğrafı yan yana koyduğum zaman, Antakyalı KARAÇAYLAR ile Mersinli KARAÇAYLAR arasında bir benzerlik bulabildim.


Ben de bu iki fotoğrafı bu yazıma koymaya karar verdim.


Dilerim, hiç kimse, serideki KARAÇAY ailesinin yaşadığı dramı yaşamasın.

 

Merak edenler için, filmde yer alan KARAÇAY ailesi mensupları ile diğer oyuncuların pozisyonlarını sıralayalım:

Filmin Konusu


Antakya’dan, İstanbul’a uzanan bir var olma mücadelesini anlatan Zalim İstanbul’da; üç çocuğu ile Antakya’da yaşayan Seher’in, lojistik sektörünün devleri arasında yer alan ve aynı zamanda memleketlileri olan Agah Karaçay ile yollarının kesişmesi herkesi yeni bir sınava sokacak.

 

Fikret Kuşkan
AGAH KARAÇAY


Karaçay Ailesinin otoriter reisi; memleketine, toprağına hala yürekten bağlı bir lojistik patronu. Sektörün en eski ve köklü kuruluşlarından ‘’KARAÇAY LOJİSTİK’’in yaratıcısıdır. Abisinin ölümü sonrası ona verdiği sözle, “KARAÇAY” adını üst mertebelere taşımıştır. Güçlü karakteri ve duruşuyla cemiyet hayatında oldukça saygındır. En zayıf noktası abisinin emaneti, gözünden sakındığı hasta yeğeni Nedim’dir. Abisinin ölümünden sonra emanetine canı pahasına göz kulak olmaya yemin vermiştir. Çocuklarını çok sevse de sert duruşu her zaman mesafeli durmasına sebep olmuştur.

 

Mine Tugay
ŞENİZ KARAÇAY


Agah Bey’in biricik eşi; ailenin sosyetedeki yerini konumlayan, aile içi dinamikleri yöneten donimant bir anne. Şeniz sosyal hayatta, cemiyet dünyasında oldukça aktiftir. Gençliği ve güzelliğini keskin zekasıyla destekleyen lider ruhlu bir kadındır. Büyüleyici tavırları holding işlerine de inceden müdahale etme gücünü kendine kazandırır. Hayır işleriyle ailenin prestijini güçlendirmeyi sever çünkü Şeniz için prestij her şeyden önemlidir. Prestijden sonra ise, biricik oğlu, prensi Cenk gelir. Kızı ve kocası, bu ikisinden sonra gelir. Bu yüzden, bir anne olarak yaşadığı en korkunç trajedide bile her iki göz bebeğini, ‘’prestijlerini ve şımarık prensini’’ korumak için hayatının en ağır sırrını omuzlarında dev bir yük gibi taşır.

 

Ozan Dolunay
CENK KARAÇAY
Agah Bey ve Şeniz Hanım’ın umarsız yakışıklı oğlu; dikkatleri üzerine çekmek, özellikle babasını kışkırtmak için türlü taşkınlıklar yapan, sorumsuz bir genç. Babasının gücünü babasına karşı kullanan, çapkın bir gençtir. Yakışıklı, sosyetik genç kızların gözdesi… Ancak bu hovardalığının altında, yüreğini paramparça eden ve omuzlarına bir karabasan gibi binen büyük sırrı yatmaktadır. Cenk kalbini sıkıştıran bu gerçeği artık daha fazla taşıyamayacaktır.

 

Simay Barlas

DAMLA KARAÇAY

 

Karaçay ailesinin sosyal medya fenomeni. Hayatın gerçeklerini umursamayan, kendini sanal gerçekliğe kaptırmış bir genç kız Damla. Annesine hayran, annesinin küçük ve daha modern bir kopyası gibi takılan Damla, evin küçük kızı olarak babasının kıymetlisi. Damla çocukluk ve ergenlik dönemini “ucube’’ dediği kuzeninden kaçarak, Nedimin varlığı yüzünden arkadaşlarını bile eve getirmekten utanarak geçirmiştir. Yaşı büyüdükçe bu utanma duygusu yerini acımaya bıraksa da, Damla çoğu zaman Nedim’le göz teması bile kurmaz. Son derece materyalist, tuttuğunu koparan, dişli bir kız olan Damla, alabildiğine yüzeysel ve plastik bir dünyanın ikonası.

 

Berker Güven
NEDİM KARAÇAY


Agah Bey’in vefat eden abisinin oğlu. Çocukluk döneminde hala gizemini koruyan bir kaza ile çatıdan düşüp felç geçirmiştir. Amcası, Nedim’in geçirdiği kazadan dolayı hep kendini suçlamış ve abisinin emanetini gözünden ayırmamaya yemin etmiştir. Nedim tekerlekli sandalyeye muhtaç halde yaşarken amcası dışında destekçisi olmamıştır. Zaman zaman düzelme belirtileri gösterse de yine akıl almaz bir şekilde sağlık durumu gerilemiştir. Nedimin düzelme belirtilerinden rahatsız olanlar, Nedim’ in şahit olduklarını da hatırlamaması için de elinden geleni yapacaktır.

 

Deniz Uğur
SEHER YILMAZ


Üç evlat sahibi gururlu bir anne. Eşi vefat ettikten sonra kayınvalidesi, iki kızı ve oğlu ile beraber yaşıyor. Üç çocuğu tek başına büyütmenin gücü altında ezilmemiş bir kadındır Seher. Çocuklarının üzerine titrer, her anne gibi. Küçük yerde, babasız çocuk büyütmenin etkisiyle çocuklarına karşı fazlasıyla kuralcı, güçlü, dominant, baskıcı ama alabildiğine de sevgi dolu bir annedir. Hayatla ilgili büyük hırsları yoktur. Kanaatkar, fazlasını istemeyi bilmeyecek kadar inançlı, kimine göre dar görüşlüdür. Evlatlarının iyiliği dışında bir şey istemez, beklemez. "Üç tane pırlantam var benim bu hayatta, onlara dil uzattırmam" der. Ama hayat onu evlatları üzerinden sınamaya hazırdır…

 

Bahar Şahin
CEREN YILMAZ


Ailenin lükse, magazine düşkün, fırlama küçük kızı. Medyada görüp özendiği hayatları yaşamak uğruna, aklını varsa yoksa dümen çevirmeye çalıştıran, güzelliğinin farkında ve bunu kullanmaktan çekinmeyen 20’lerinin başında bir genç. Tutkulu bir kızdır Ceren, karda yürür ama izini belli etmez. Karşısına çıkan fırsatları ise hiç düşünmeden değerlendirir. Gerekirse kardeşlerini, ailesini harcar, ama eninde sonunda kafasındaki hedefe yürür. Bir sonraki hedefine ulaşmak ise sandığı kadar kolay olmayacak ve aile bağlarını da derinden yaralayacaktır.

 

Sera Kutlubey
CEMRE YILMAZ


Ailenin vicdanlı büyük kızı; okumuş ve hemşire olmuş. Ama kendi istediği için değil, annesinin hayalini gerçekleştirebilmek için. Cemre’nin kalbi kendini bildi bileli şarkı söylemek için çarpmıştır. Hem babasız geçen çocukluğun, hem de annesinin tutuculuğunun eseri olarak, erkeklere karşı mesafeli bir duruşu vardır. İç dünyasındaki buzlara rağmen inadına da su gibi güzel bir kızdır Cemre. Güzelliği okulda da köyde de ilgi çeker ama ulaşılmaz katı tavrı erkekleri doğal olarak geri püskürtür. İstanbul’a gidişleri Cemre içinde her şeyi değiştirir. Artık Karaçayların özel hemşiresidir. Ve kalbinin ritmini Karaçay köşkü değiştirecektir.

 

İdris Nebi Taşkan
CİVAN YILMAZ


Seher’in oğlu; 19 yaşında. İte kaka liseyi bitirmiş ama sorumluluk sahibidir. Üniversiteye hiç niyetlenmeden para kazanma hedefine kilitlenmiştir. Evin tek oğlu, annesinin ve babaannesinin göz bebeği, tek erkek çocuk olmasının geleneksel avantajını kardeşler arasında en dokunulmaz ve en az baskı gören çocuk olmakla yaşar. Annesi gibi tok gözlü ve kanaatkar görüntüsüyle annesinin göğsünü kabartır. Ağzına içki sürmez, serserilik yapmaz, akranları gibi kız peşinde koşmaz, çocuk yaşta ekmeğinin peşindedir. Okuldan sonra hem kahvede hem de tamirhanede çalışır. Bitirim, bıçkın bir delikanlıdır. İyi kalpli, tez canlı, şatafata ve lükse karşı gözüken Civan için İstanbul’un başka planları vardır.

 

Görüntünün olası içeriği: 5 kişi, ayakta duran insanlar ve yazı