NESRİN AYKAÇ


NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR?

Bayram günleri de değişimden payını alıyor, adeta rutinden uzaklaşıp dinlendiğimiz tatil günlerine dönüşüyor.


NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR?

 

Bayram günleri de değişimden payını alıyor, adeta rutinden uzaklaşıp dinlendiğimiz tatil günlerine dönüşüyor. Herkesin kendine göre bir mazereti var geleneği yaşatmamak için. Gençler arkadaşlarıyla birlikte olmak istiyor, çalışanlar dinlenmek, iş stresinden uzaklaşmak hakkımdır diyor. Yaşlıların klasığini o mutad cümleyi hepimiz biliyoruz ;

" Nerede o eski bayram günleri?"

 

Bayramlar yerinde duruyor, her yıl takvime göre tekrarlanıyor, değişen tek şey yaşanan hayatlar. Çekirdek aileler daha bağımsız, kendi hayatını yaşıyor. Artık mahalle baskısının, aile baskısının giderek azaldığı görülüyor. Aile ilişkileri de komşuluk ilişkileri de değişiyor. Özellikle büyük şehirlerde apartmanlarda yaşayanlar artık birbirini tanımıyor bile. Bırakın bayramlaşmayı selamlaşmak bile artık özlenir oldu. 

 

Ben de "nerede o eski bayramlar?" diyenler için daha önce yazmış olduğum bir yazıdan alıntı yaparak eski bayramları hatırlatacağım. Çocukluğumuzda Şeker Bayramı dediğimiz o bayramları özleyenler için. Alıntı Mardinli bir takipçimin gerçek anılarına aittir.

 

"Mardin'de mutlu bir çocukluk dönemi yaşadım. Okula gitmeden önce daha mutluydum sanki. Komşu çocuklarıyla arkadaşlık eder birlikte oynardık. Misket oynardık, çelik çomak oynardık, saklambaç. Birlikte oynar, koşturur,  birlikte güler, ağlardık. Biri yere düştüğünde hepimiz ona koşar yarasını temizler, teselli eder, oyuna devam ederdik. Akşam olsun hiç istemezdik. Sonunda birimizin annesi "Haydi çocuklar evlerinize" diye seslenir ve biz dilimizde o tekerleme eve dönerdik:

"Evli evine, köylü köyüne,kimin evi yoksa sıçan deliğine".

 

Okul yaşına gelince her şey değişmeye başladı sanki. Okulda öğrendim Türkçe konuşmayı. Okulum Sakarya İlkokulu Beytil Kendir’in eviydi, beş derslikli bir okuldu. Derslerimiz Türkçe idi. Hepimiz yeni öğreniyorduk Türkçeyi.  Sınıfımızda her dine mensup çocuklar vardı. Öğrencilerin yarısına yakını Hristiyan, gerisi Müslümandı. O zamanlar okulda din dersi yoktu. Öğretmenimiz biraz sert bir öğretmendi, hepimizi döverdi biz öğrenmekte bocalarken. Biz birbirimizi teselli ederdik. Kardeştik hepimiz. İyi günde kötü günde birlikteydik. Çocukluğumun okul günlerini hiç unutamam.

 

Bayramlar çok güzel geçerdi. En güzel bayramlar Nisan ayına denk gelen bayramlardı. Müslümanların Şeker Bayramı ile Hristiyanların Paskalya Bayramı birkaç yılda bir aynı günlere denk gelirdi. O bayramlar diğerlerine göre daha şenlikli geçerdi. Bayram öncesinden tüm yumurtalar tükenirdi. O zamanlar sanayi tipi yumurta olmadığı için yumurtalar Süryaniler tarafından ayırtılır ve belirgin bir yumurta kıtlığı yaşanırdı. Komşuluk ilişkileri çok iyi olduğu için tüm yiyecekler de boyanan paskalya yumurtaları gibi paylaşılırdı.

 

Biz çocuklar yumurta tokuşturmaya doyamazdık. Bayramların en zevkli oyunuydu. Hatta bayramdan sonra Müslüman esnaflar evlerinde boyadıkları yumurtaları bir hafta boyunca sepetlere koyar kapı önlerinde satarlardı. Sokıl Bakar’daki küçük meydanlıkta kurulan bayram yeri harçlığını alan çocuklarla dolardı. Dönme dolap çok ilgi görürdü, çocuklar bir türlü inmek istemezlerdi dönme dolaptan. Bayramlar bayram tadındaydı bir zamanlar.

 

Bayramlarda fotoğraf çektirme geleneği vardı o yıllarda. Bayram için diktirilen kıyafetler giyilir fotoğrafçılara gidilirdi. Fotoğrafçılar dekor olarak kullandıkları çiçek, vazo veya sepet gibi objeleri fotoğrafta iyi bir görsel oluşturmak için sağa sola yerleştirir, pozları ayarlar ve fotoğrafı çekerdi. Çok güzel fotoğraflar büyütülerek bir müddet vitrinde kalır, gelen geçen fotoğrafçının dükkânı önünde duraklar fotoğraflara bakar geçerdi. Her evde Foto Nur ya da Foto Avni’de çekilmiş fotoğraflar bulunurdu. Bayram günlerini hep özlerim.”

 

 Hanna yaşasaydı bayramları özlemeye devam eder miydi kim bilir? Hepinize mutlu bayramlar dilerim.

 

Nesrin Aykaç.