NESRİN AYKAÇ


DOĞUM GÜNÜ VE NACAR KOL SAATİ.

"Zenginin yediği beyaz ekmekti, bizim ekmek az esmeriydi. Zengin fırına ekmek almaya giderken biz ekmek pişirtmeye giderdik.


DOĞUM GÜNÜ VE NACAR KOL SAATİ.

 

 

"Zenginin yediği beyaz ekmekti, bizim ekmek az esmeriydi. Zengin fırına ekmek almaya giderken biz ekmek pişirtmeye giderdik.
          Mehmet Nezir Uca
   

Mehmet çocukluğunu anlatırken o dönem her ne kadar sınıf  farkının ekmeğin rengine göre belirlendiğini söylese de aradaki  farkı diğer çocuklar gibi o da fazlasıyla hissediyordu.  Ne de olsa patlama kuşağına ait biriydi o. 1945 ile 1960 yılları arasında doğmuş olup ülkenin en zor yıllarını yaşayan kuşaktandı. Çocukluğunda Nacar marka kol saatini her çocuk gibi o da çok istemişti.

Mardin'de bazı evlerde Sahibinin Sesi markalı gramofonlar, küçük transistörlü radyolar, kol saatleri yeni yeni yayılmaya başlamıştı.
Boş kaldıkça çarşı içindeki taş plak ve gramofon satılan dükkâna uğruyor, gramofon iğnesinin plak üzerinde çıkardığı cızırtıyı müzikten daha ilginç buluyor, bu cihaza da bir gün sahip olacağını düşlüyordu. Kim bilir hangi tehcir mağduru aileden bir başka aileye emaneten bırakılmış, sahibi tekrar dönmeyince elden ele gezmiş ve sonunda Tellallar çarşısına düşmüştü.

Henüz bir gramofon sahibi olmanın onlar için çok uzak bir ihtimal olduğunu düşünüyordu, çünkü onlar kalabalık, çok çocuklu bir aileydi, bunun bilincindeydi Mehmet. Yaşam tarzı farklı olmasa bile edinilen mal, mülk, eşya, ait olunan sınıfı belirliyordu. Ama yine de bir Nacar kol saati tek hayaliydi. Orta yaş grubunda köstekli saatler özellikle görülebilecek şekilde takılıyor, zincir bir cepten bir cebe uzarken albenisiyle görenlerin dikkatini çekiyor, adeta göz kırpıyordu. Gençlerde kol saati tercihti. O sıralar dünyada İsviçre'nin ünlü Nacar markası kol saatleri herkesin gözdesiydi.

Gösteriş yapma modası da o yıllarda başladı. Bölgede yaşayan azınlıkların daha konforlu yaşamlarına özenmenin etkisinden çok, bölgeye tayin ile gelen memur çocuklarının gerek kıyafetleri gerek kullandığı eşyaları ile böbürlendiği, gösteriş yaptığı olurdu.

Bir sınıf arkadaşının doğum günü kutlamasına davet edilmişti. Hayatında ilk kez gideceği doğum günü partisine hazırlanmaya başlamıştı. Parasını biriktirmiş Nacar marka kol saati almaya aklına koymuştu. Arkadaşına da tabii küçük bir hediye alması gerektiğini düşünüyordu.
O günü eve gittiğinde annesine sordu;

"Anne benim ne kadar param var?"
Dükkanda çalıştığı için babasının verdiği harçlıkları biriktiriyor, emniyete almak için de annesine veriyordu. 
"Neden sordun Kurbanık? Bir şey almak istiyorsan ben sana alırım."
"Evet, istiyorum anne, Nacar marka kol saati istiyorum. Sınıf arkadaşım Osman'ın da aynı saatten taktığını görüyorum. Ne olur anne ben de alayım. Ahmet'in doğum gününe giderken o saati takarım."
Bütün bunlar emekçi alt sınıftan, esnaf çocuğu olmaktan bir üst sınıfa orta sınıfa geçme çabalarıydı. Bunu ilerde, Amerika'da okurken doktora tezi olarak sınıflar üstüne yaptığı araştırmada değerlendirecekti.
Annesi "Ama oğlum sana bir yün yorgan diktirsek daha iyi olmaz mı?" dedi.
Dudakları büküldü Mehmet'in. 
Mardin'in ana kucağı gibi sıcak, yumuşak, has yün mitil yorganları geldi aklına. Fena olmazdı hani, her ikisi birden olsa diye düşündü. Hem bir yün yorgan hem de bir Nacar marka kol saati.

Bir masa etrafında toplanmış 9-10 çocuk kalmıştı aklında o doğum günü partisinden. Hepsi tertemiz giyinmişlerdi. Hepsi sanki bir ilki yaşıyorlardı. Ürkek, çekingen, utangaçdılar.  Hayatlarının ilk öpücüğünü yaşar gibiydiler.
Bir masa etrafında sessiz, uslu oturuyorlar bir şeyler bekliyorlardı. Kimisi tecrübeliydi, doğum günlerinde pasta yenildiğini, mumlar söndürüldüğünü biliyordu. Mehmet'in ilk kez katıldığı kutlamaydı. Dışarıda olsalar ne güzel oyunlar oynarlardı; top, uçurtma ve çember…
Tabii ki ikram faslı bitecek, Munganların evinin arkasındaki boş arsada top oynamaya gidileceklerdi.

Yıllar sonra o ilk doğum günün kutlamasından aklında kalanları anlatırken şöyle demişti. "On çocuktan tek esnaf çocuğu bendim, diğerleri memur çocukları. Babamın dükkanda çalışmamdan ötürü verdiği gündelikleri biriktirerek bir Nacar kol saati sahibi olmuştum. Saati unutsam da Tellallar çarşısında karşı komşumuz Sabuncu Ahmet’in uzun süre bana alaycı bir şekilde; 'sana da doğum günü yapalım mı Mehmet' diyerek takılmalarını unutamam."

Her doğum gününde o günü ve bir sınıfa ait olmanın ne demek olduğunu hatırlar Mehmet.

 

 

NESRİN AYKAÇ-MARDİN

29.04.2023