MEHMET AĞAR,TBMM DARBE ARAŞTIRMA KOMİSYONUNA İFADE VERDİ

Fetullahçı Terör Örgütü`nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimini araştırmak amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, dünkü toplantıda ilk olarak, Eski siyasetçilerden Doğru Yol Partisi eski Genel Başkanı Mehmet Ağar`ı dinledi.

21.10.2016 12:17:36 0
MEHMET AĞAR,TBMM  DARBE ARAŞTIRMA KOMİSYONUNA İFADE VERDİ

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimini araştırmak amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, dünkü toplantıda ilk olarak, Eski siyasetçilerden Doğru Yol Partisi eski Genel Başkanı Mehmet Ağar'ı dinledi.

 

Mehmet Ağar, 1996 yılının başında devlet memurluğundan ayrıldığını, ondan sonra siyasetle iştigal ettiğini belirterek, "Bizim anlayışımız içerisinde devletten ayrıldıktan sonra devletle ilgili hiçbir işte olmayız, ilgilenmeyiz, girip, çıkıp meraklı bir pozisyonda da olmayız." dedi. 



15 Temmuz akşamı yaşadıklarını komisyona anlatan Ağar, "Bir vatandaş gibi bizde evimizde izlemek mecburiyetinde kaldık üzüntüyle. Elbette ki milletimizin büyük çoğunluğunun tavrı neyse aynı tavırlar içinde olduk. O gün yapabildiğimiz bazı meslektaşlarımıza moral mesajları attık. İlgili siyasetçilerle telefonda görüşmem de oldu. Onlara da aynı şekilde demokrasinin, meşruiyetin yanında durduğumuzu, bir arzuları varsa yerine getirebileceğimizi ifade ettik." diye konuştu. 

Darbe girişimi sonrasında gördükleri manzaranın, Türkiye'nin bugünü, geleceği ve yakın zamanı açısından önemli olduğunu vurgulayan Ağar, Türkiye'deki her gizli örgütün yurt dışı bağlantıları olduğunu, genelde de bu bağlantıların arkasında yabancı istihbarat servislerinin bulunduğunu söyledi. 



Örgütlerin yapısı içerisinde üç kademenin bulunduğunu, bunların yönetici, militan ve sempatizan olduğuna dikkati çeken Ağar, "Burada çok dikkat edilecek hususlar vardır. En dikkat edilecek husus, sempatizan kesimine geriye dönme fırsatını tanımak gereği vardır. Eğer onlarla ilgili bütün yapılan soruşturmalarda bir yanlışlık olursa, onları militanlaştırırsınız. Bu doğru bir şey değildir." değerlendirmesini yaptı. 



Ağar şöyle devam etti: 

"Bir devletin temeli adalet, güvenlik ve savunmadır. Baktığımız vakit, devletin temel fonksiyonlarını icra eden bu kurumların tamamında ciddi bir çöküntü ortaya çıkmıştır. Bu çöküntünün onarılması lazım. Bu onarım, çok geniş kapsamlı ve zor bir iştir. Onaracak olan da siyasi kadrolardır. Bu mesele iç siyasetin çekişmelerine kurban edilecek kadar kolay bir mesele değildir. Bu mesele hafife alınıyor gibi algılamaya başladım. Bu fevkalade yanlıştır. 



Gizli örgütlerde çözülmelerin sağlanması için ciddi bir sorgulama sürecinin olması lazım. Elbette örgütün içerisinde çözülmeler önemlidir. İtirafçı, pişmanlık gibi insanları demoralize edecek şekilde tarifin doğru tarafı yoktur. İnsanlara bu konunun, devletin ve milletin gelecek hayatı bakımından ve insanların daha huzurlu, iyi yaşamaları bakımından, itirafçılık yerine, bu millete bir hizmet şeklinde taktim edilmelidir." 



Mehmet Ağar, kimsenin panik içerisinde olmaması gerektiğine işaret ederek, devletin en önemli temel gücünün meşruiyet olduğunu, milletin büyük çoğunluğunun da bunun yanında durduğunu söyledi. Ağar, son dönemlerde emniyet teşkilatında son bir aydaki bir toparlanma bile çok sayıda canlı bombanın bulunması ve etkisiz hale getirilmesi sonucunu doğurduğunu anımsattı. 



Ağar, "Angaje edilmiş ajanlar vasıtasıyla, rapor alıp, kod isimlerle telefon dinleyerek, devletin temel görevi olan terör örgütleri, uyuşturucu çeteleri, organize suç örgütlerini dinlemek yerine, çeşitli siyasi kimliğe sahip, iş adamı kimliğine sahip, farklı kimliklere sahip insanları dinlemek ve onlara yalancı tanıklar vasıtasıyla suç izafe ederek, insanları tasfiye etmenin alçaklıktan öte bir şey olduğunu ifade etmek lazım." dedi. 
 


Ağar, konuşmasını şöyle sürdürdü: 

"Bu tür olaylarda (FETÖ soruşturması), geniş kapsamlı soruşturmalarda mağduriyet olmaması mümkün değildir. Ama burada düşük bir yüzde vardır. Bunu topyekun bir mağduriyet olarak takdim etmek örgütün içinde avantaj sağlar. 

Bunun ben yolunu şöyle düşünüyorum: Her parti mutlaka kendi bu konuda komisyonlar kurmuştur. Hükümetin, çok ciddi şekilde muhalefet partilerinden gelen somut taleplere karşı, son derece duyarlı olmak ve çabuk neticelendirmek kaydıyla, somut mağduriyetleri ortadan kaldırması halinde, bu havanın yok olacağını düşünüyorum. Aksi taktirde, bunu her dakika malzeme olarak kullandığımızda örgütün kendisi için inanılmaz derecede avantaj sağlayacaktır. Bu sempatizan kesiminin rehabilitasyonu konusunda farklı politikaların geliştirilmesi lazım. Ortaya çıkan tablo olağanüstü bir şeydir. Dolayısıyla, olağanüstü bir olayın olağan tedbirlerle aşılabilme imkanı yoktur. Bu da eşyanın tabiatı gereğidir." 



Eski İçişleri ve Adalet Bakanı Mehmet Ağar, "Benim Emniyet Genel Müdürlüğü dönemimde, Fetullah Gülen cemaatinin F'si teşkilatta hiçbir aktif görevde yer alamamıştır, almamıştır. Benim kurduğum istihbarat dairesinin başarıları açıkça bellidir." dedi. 



Emniyet Genel Müdürlüğü görevine 1993'te geldiğini, kendisinden önceki dönemde geniş çapta bir tasfiye yapıldığını anımsatan Ağar, "Ben göreve geldiğimde hazır bir kadro buldum. O kadroda değiliklik yapmaya gerek görmedim. Dolayısıyla bizim dönemimizde aktif görev yapmış hiç kimse bu soruşturmalara bulaşmamıştır." diye konuştu. 



Örgütlerin, doğma büyüme, gelişme ve maksimum güce ulaşma evrelerinin olduğuna dikkati çeken Ağar, "Önemli olan bugün gelinen noktadır. Kimin ne kadar sorumluluğu var mutlaka ortaya çıkacak. Devlette hiçbir şey karşılıksız kalacak değildir. Önemli olan bundan sonra ne yapılacağı. Herkes buradan hissesini alacak ve bu sorumluluğa katlanacaktır." ifadesini kullandı. 



28 Şubat dönemine ve sonrasında yaşananlara ilişkin milletvekillerinin sorularını yanıtlayan Ağar, 28 Şubat sürecinde Doğru Yol Partisinde milletvekili olduğunu anımsatarak, "O dönemde transfer işleri vardı. Tabii bize kimse o konuda teklifte bulunmaya dahi cesaret edemez. O dönemde bana yanaşmaları söz konusu olamazdı. Kendileriyle geçmişten bir irtibatımız olmadığı için kendi güvenmedikleri insanlara yakınlaştıklarını zannetmiyorum." diye konuştu. 



"Benim dönemimde bir tane piyasada dejenere olmuş bant, kaset çıkmamıştır." diyen Ağar, kendisi görevden ayrıldıktan sonra siyasetle, iş dünyasıyla ilgili kasetlerin, "salkım saçak ortalara saçıldığını", bunun sebebinin kendilerinin disiplini, meslek sevgileri olduğunu, kimseye mahkeme kararı olmadan dinleme yapılmadığını vurguladı. Ağar, devletin gücünün ve imkanının düzgün kullanılması durumunda netice alınacağını ve bugünün devletinin o günün devletinden çok daha kudretli ve zengin olduğunu belirtti. 



Bir soru üzerine Ağar, hiçbir zaman Gazeteciler ve Yazarlar Vakfının toplantılarına gitmediğini söyledi. Ağar, FETÖ'nün siyasette kim kuvvetliyse onun yanına yanaşmak politikası yürüttüğünü, her dönemde iktidarın yanı başında belirli adamlarla kendini olduğundan çok fazla göstermek yoluyla iktidar nimetlerinden nasiplenmenin genel politikaları olduğunu söyledi. 



DYP ve ANAP birleşmesi döneminde yaşananların sorulması üzerine Ağar, "O dönemde ilgili partinin genel başkanı, bize verdiği sözlerin tam tersini yaptığı için çok cılız talepleri varken, sonradan kamuoyunda bu iş karşılık görünce partinin tapusunu almak istedi. Veremezdim bende." yanıtını verdi. 



Emniyette şube müdürü olarak göreve başladığını ve o dönemde sol örgütlerin arkasında hep Rus gizli servislerinin olduğunu zannettiğini ve ona göre şartlandıklarını belirten Ağar, "Emniyet Genel Müdürü olunca anladım ki Batı servisleri var. Hiçbirinin arkasında Rus servisi yok. Ruslar, garip TKP'yi bir tek desteklemişlerdi. Sovyetlerde rejim çökünce TKP de ortadan kalktı. Hayatında eline bıçak almamış, düzgün fikir adamlarıydı, kabul etmek lazım hepsini. Hiçbir şiddet eylemi olmayan insanlardı." ifadesini kullandı. 



CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray'ın, "2007 tarihinde Türkçe Olimpiyatlarına katılmışsınız" diyerek orada söylediği sözleri anımsatması üzerine Ağar, "O zaman Türkçenin dünya dili haline geldiğini gösteren manzaralardır. Bu her türlü siyasetçinin gittiği, geldiği yerler. Oradaki övgü sadece çeşitli ırk, dilden ortaya çıkmış çocukların Türkçeyi takdimleriyle ilgili olayın karşısında gösterilen bir tepkidir. Hazreti Mevlana'nın değdiği gibi 'İki arı bir yerden gıda alır, biri bal olur birisi zehir olur.' Onlar aynı kaynaklardan bal almışlar anlaşılan ki zehiri de biriktirmişler." dedi. 



Darbe girişiminde siyasi sorumluluğun bulunup bulunmadığının sorulması üzerine Ağar, komisyonun varlığının sebebinin bu olduğunu, bunun cevabını komisyonun bulacağını, kendisinin 20 yıldır devletten uzak olduğunu söyledi. 

Devleti yönetenlerin meşruiyetinin seçilmiş olmalarından geleceğini belirten Ağar, şöyle devam etti: 

"Beni mahkum eden bütün hakimlerin tamamı şu anda FETÖ'den tutuklu. Yargıtay 16. Ceza Dairesi de yattığımız cezayı kaldırdı ortadan bize tazminat yolu açtı. İadeyiitibar bizim için yeterli bir tazminattır dedik. Biz ömrümüz boyunca, suça ve suçluya karşı mücadele konusunda şartlanmış bir beyne sahibiz. 



Benim Emniyet Genel Müdürlüğü dönemimde, Fetullah Gülen cemaatinin F'si teşkilatta hiçbir aktif görevde yer alamamıştır, almamıştır. Benim kurduğum istihbarat dairesinin başarıları açıkça bellidir. Bütün gücümüzle anayasal düzene karşı olan faaliyetlere karşı hizmet ettik. Benim dönemimde karakol komiserliği bile vermemişim kimseye. Ben kimsenin siyasi görüşüne de bakmam. O dönemde birçok sol görüşlü arkadaşlar vilayet emniyet müdürlüğü de yapmışlardır. Ben yaptığı göreve bakarım." 



Bir soru üzerine, İstanbul Emniyet Müdürü olduğu dönemde Beyoğlu Emniyet Müdürü'nün kendisini aradığını, "TKP, Atatürk anıtına çelenk koymak istiyor tedbir alalım." dediğini belirten Ağar, "Bırakın koysunlar dedim. Ne zararı var. Yıllarca küfür ettikleri lidere bağlılık bildiriyorlarsa bunun kime ne zararı var. Onun için dediğim gibi, TKP'ye çok sempatiyle baktım sonrasında." dedi. 



Ağar, DYP Genel Başkanı olduğu dönemde söylediği “Düz ovada siyaset yapsınlar” sözünün hatırlatılması üzerine, "O zaman bir sıcak kucak açılsaydı Genelkurmay tarafından AK Parti bu işi çözerdi. Toplumsal mutabakat vardı, biz vardık." yanıtını verdi. Ağar, istihbaratın emniyetten ayrılmasını ise doğru bulmadığını söyledi. 



Darbe kalkışmasının hafife alınmaması gerektiğini vurgulayan Ağar, "Hafife alıyoruz gibi geliyor bana. Jetler kalkmış, bombalar atılmış, insanlar öldürülmüş... Buna bir şey yapılacak. Ama olayı sadece 'OHAL'de eziyet, şu var, bu var' dersek darbecilere mağduriyet ve savunma kılıfı hazırlamış oluruz. Olan biten olay çok basit bir olay değil. 3 günlük soruşturmada çözülemeyecek olaylar var. 



OHAL bu şartlarda bakıyorum bir seneden evvel kalkacak gibi gözükmüyor. Devlet memurunu görevden atacaksınız, KHK olmasa, idare mahkemesi, Danıştay... atma ihtimaliniz yok. Ama adam suyun başında. Tabi bunlara sonradan idari yargıya gitme imkanı mutlaka verecektir Meclis, tarih boyunca böye olmuştur ama şu an acil alınması gereken tedbir varsa alacaksın." 

Ağar, Emniyet Genel Müdürü iken, çeşitli MGK toplantılarında, emniyet genel müdürlüğü takdimleri içinde FETÖ'ye ilişkin ikazların MGK kayıtlarında olduğunu söyledi. 

 


Gazeteci Fehmi Koru, "ABD'nin Fetullah Gülen'i neden iade etmediğini doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum. Kendileri açısından en zararsız olacakları bir dönemde verecekleri kanaatindeyim." değerlendirmesinde bulundu. 



Koru, TBMM FETÖ Darbe Girişimini Araştırma Komisyonuna bilgi verdi. 
 


FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişiminin Türkiye'nin siyasi hayatının en nefretle karşılanması gereken, benzeri başka ülkelerde de Türkiye'de de kolay kolay bulunmayacak, ahlaksız bir demokrasiye müdahale girişimi olduğunu ifade eden Koru, 15 Temmuz'un lanetlenmesi gereken bir olay olduğunu vurguladı. 



FETÖ'ye ilişkin algının 17-25 Aralık olayının ardından zihinlerde farklı bir şekle dönüştüğünün altını çizen Koru, "17-25 ile birlikte kamuoyunun gündemine girince hepimiz anladık ki savcısıyla, hakimiyle ve onlara destek veren başka meslek mensuplarıyla farklı bir örgütlenme karşımızda yer alıyor. O örgütün ülkemize 15 Temmuz gibi bir darbe girişimi yaşatacağını o zaman pek çok kişi idrak edememişti. Ama ben şahsen, bu olayları ve bu grubu da yakından izlemiş bir insan olarak onları, bunları idrak edememelerini de çok yadırgamıyorum. Çünkü gerçekten dıştan bakıldığı zaman böylesine bir harekete meydan verecek bir hazırlık içinde olduklarının en ufak bir emaresi dışarıdan fark edilir halde değildi. İçten içe böyle bir hazırlıkta bulundukları anlaşılıyor." diye konuştu. 



Kısa açıklamasının ardından milletvekillerinin sorularına yanıt veren Koru, Komisyon Başkanı Reşat Petek'in "17-25 Aralık sonrası bir mektup konusu vardı. Mutlaka sorulacak. Bu konuyu biraz açar mısınız?" sorusu üzerine şunları anlattı: 



"18 Aralık akşamı Sayın Cumhurbaşkanı Gül ile görüştüm. Görüşmemin sebebi de bir gün önce meydana gelen savcılar, polisler, bir arada birileri birşeyler yapıyorlar. Bütün kamuoyu onu konuşur hale gelmiş. Onun bu konudaki görüşlerini almak niyetindeydim. Konuşurken; acaba bu nedir, gerçekten tahmin ettiğimiz gibi cemaatle bir şekilde ilişkili bir olay mı, onu bana sordu. Benim o an aklıma geldi; bunu en iyi bir şekilde ben gideyim, kendisi ile görüşeyim direkt olarak sorayım. 'İyi olur' dedi bana. Onun üzerine Başbakan'la da bunu görüşelim diye aradım. Ertesi sabah randevu verdi Tayyip Bey. O da aynı şekilde, aynı istek ve arzunun onda da olduğu ortaya çıktı. Çünkü gerçekten bu insanları bir parça tanıyan herkesin de iştirak edeceği gibi evet siyasetle ilgilendikleri bir şekilde ortaya çıkmış, evet savcılar, hakimler bunlarla irtibatlı bir takım insanlar olduğu biliniyor. Ama işi siyaseti yakından etkileyecek bir noktaya vardırma... Ben o sırada ne Sayın Gül de ne sayın Erdoğan'da yüzde yüz bir kesin karar olduğunu görmedim, hala tereddütler yaşıyorlardı." 



Devletin uçağının tahsis edilebileceğinin söylendiğini, ancak kendisinin böyle bir şeyi arzu etmediğini, ertesi gün tarifeli uçakla Amerika'ya yola çıktığını aktaran Koru, Amerika'da yaptığı görüşmenin içeriği hakkında da bilgi verdi. 



Koru, "Bir gün sonra gittim ama görüşme ondan da bir gün sonra gerçekleşti. 'Bizim bu işlerle hiç alakamız yok Fehmi Bey' dedi Fetullah Gülen. 'Biz, böyle kasetler, videolar... Hiç alakamız yok, böyle olayları tasvip etmeyiz. Devletin memurları amirlerini dinlemez.' dedi." şeklinde konuştu.

 

Görüşmede Gülen'in kendilerinin bir hizmet hareketi olduğunu, bu kapsamda dershanelerin faaliyetlerinin durdurulmasını arzu etmediklerini kaydettiğini, ayrıca sosyal medya üzerinden kendilerine yönelik saldırılar ile yine kendilerine yakın kişilerin görevden alınmasıyla ilgili rahatsızlıklarını dile getirdiğini anlattı. 



Görüşmeye ilişkin not almak istediğini, Gülen'in ise "Daha iyisini yapalım; ben size bir mektup vereyim. Bunu sayın Cumhurbaşkanı'na iletirsiniz" dediğini aktaran Koru, bu mektubu Türkiye'ye döndüğü 24 Aralık günü dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e ilettiğini söyledi. 



Mektubun görüşmedekine benzer bir içeriği olduğunun altını çizen Gül, "Başbakan da beni ertesi gün bekliyordu. Ertesi gün 25 Aralık oldu. Ben Sayın Başbakan ile Resmi Konut'da saat 3 civarında görüştüm. Genel hatlarıyla aldığım notları ilettim." şeklinde konuştu. 



Koru, istihbaratla ilgili soruları yanıtlarken de şunları kaydetti: 
 


"Türkiye acaba 15 Temmuz'dan hiç mi haberdar değildi? Bu haberdar olma, istihbarat hangi kişilerden ibarettir, bu Cumhurbaşkanı, Başbakan seviyesine kadar iletilmiş midir, onu ben bilmiyorum. Ama Türkiye Cumhuriyeti gibi gelenekleri olan, istihbaratı daha Osmanlı döneminden beri sürekliliğe sahip olan bir ülkenin istihbaratının 15 Temmuz hazırlığından hiç bilgisinin olmaması benim aklımı zorluyor. Elbette Türkiye Cumhuriyeti herhangi bir askeri müdahalenin, kimden gelirse gelsin, yapılması karşısında çok önceden, hem istihbarat yönünden hem de böyle bir ihtimal ortaya çıktığında ona karşı neler yapılabileceği tarzında, bir ön hazırlığa mutlaka sahiptir diye düşünüyorum." 



Koru, darbe girişimi sonrası Gülen ile görüşme teşebbüsü olup olmadığının sorulması üzerine de "Ben kendisiyle asla görüşmeme kararı olan bir insanım. 98'den sonra da kendisiyle az önce anlattığım çerçeve içinde görüştüm. Dolayısıyla böyle bir talepte de bulunma ihtiyacı duymadım. Ama Türkiye'den de gazetecilerin, bence onu suçlayıcı sorularla, sıkıştıracak şekilde görüşmesinde yarar görürüm. Gitse keşke meslektaşlar, ona soruları yöneltseler, ne diyormuş bir bakalım. Dışarıdan giden gazeteciler farklı tabii." ifadelerini kullandı. 



Komisyon başkanı Reşat Petek'in, ABD'nin FETÖ lideri Fetullah Gülen'in iade etmemesini neye bağladığını sorması üzerine Koru, "ABD'nin Fetullah Gülen'i neden iade etmediğini doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum. Neticede bir takım hukuki gerekçeler ifade ediliyor ve 'Amerikan sistemi böyle şeylere müsaade etmez' deniliyor ama aynı Amerika hukukla hiç alakası olmayan, Panama'nın Cumhurbaşkanı Noriega'yı gidip oradan aldı ve 30 yıl cezaevinde tuttu. Amerikan sistemi buna müsait." ded



Koru, ABD'nin bir şekilde uygun zamanı beklediğini düşündüğünü de vurgulayarak, "Tek şey aklıma geliyor. Uygun zamanı bekliyorlar. Yani bir pazarlık bekliyorlar, 'Onu verirseniz biz de daha önce yapmayız dediğimiz bir şeyi yaparız' falan gibi bir şeyi bekliyor olabilirler. Amerika buna da müsaittir. Belki böyle bir şeyi bekliyorlar. Böyle bir zamanı bekliyorlar ya da kendileri açısından en zararsız olacakları bir dönemde ben verecekleri kanaatindeyim. Ama sonrasını galiba sizlerin düşünmesi lazım. Geldiği zaman ortaya çıkacak tablonun ben iyi bir tablo olmadığı kanaatindeyim." dedi. 



Kendisinin baktığı noktadan yanlış yapıldığının altını çizen Koru, "Bence istemem ben onu. Orada kaldığı müddetçe ona buradan söylediğiniz her şey daha iyi algılanır. Buraya geldiği andan itibaren farklı bir duruma girebilir diye düşünüyorum. Bunun üzerinde düşünmeniz lazım. Devlet olarak istemekte haklısınız ama siyasi iktidar olarak bu niçin sizin lehinize bunu şahsen anlamakta zorlanıyorum." ifadelerini kullandı. 



Eski CHP lideri Deniz Baykal'a yönelik kaset iddialarına yönelik de Fehmi Koru, bunun gayet hassas bir konu olduğuna değindi. 

 


Koru, "FETÖ üyeleri eğer bu olayı gerçekleştirdiyse herhalde sonuç alma amaçlıdır. Ben yalnız buradan kuşkulu olduğumu ifade edeyim. Cemaatin o sırada Deniz Baykal ile ne sorunu vardı ya da Kemal Kılıçdaroğlu'na 'gel' diyecekleri kadar herhangi bir yakınlıkları nereden oluyor? Belki bunu bilmediğim için... Belki böyle bir yakınlık vardır, belki Baykal'la ilgili bunu yapmalarını gerektiren bir şey vardır. Ben baktığım noktada böyle bir şey göremiyorum." diye konuştu. 

 

 


Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor