Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici, katıldığı Mardin Olağan İl Kongresinde partililere, Mardinlilere ve Türkiye’ye önemli mesajlar verdi.
ŞEHİT POLİS MEMURU HATİCE ÜNAL
Kıymetli kardeşlerim sözlerimin başında Mersin'de polis aracının park hâlindeki bir tıra arkadan çarpması sonucu bir polis memurumuzun, bir hanımefendi polis memurumuzun, Hatice Ünal polisimizin şehit olduğunu, hayatını kaybettiğini üzülerek öğrendim. Hatice Ünal polisimize Allah'tan rahmet diliyorum, şehidimizin mekânı cennet olsun, başta aile efradı olmak üzere tüm yakınlarına ve polis arkadaşlarına, emniyet camiasına da bas sağlığı ve sabır niyaz ediyorum. Bu vesile, vatan için, millet için, bayrak için, ezan için, din-i mübin için, Allah yolunda şehit olan tüm şühedayı rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyorum. Ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun inşallah diyorum. ‘Şehitler ölmez.’ Bu, Cenâb-ı Hakk'ın bize bildirdiği bir vahiydir. İlahi bir tebliğdir, emirdir. Peygamber Efendimiz S.A.V. ‘Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz, zira onlar diridir. Lakin siz bilemezsiniz’ diyor. Biz Allah'ın emrine inanıyoruz ve şehitlerimizin diri ve canlı olduğuna da inanıyoruz. Çünkü Allah'ın bize bildirdiği ve müjdesi bu şekilde. Şuna da inanıyoruz ki şehitlik bu fani dünyada kazanılabilecek bir insan, fani bir insan tarafından kazanılabilecek en büyük zaferdir. Onlar bu zaferi kazanarak ahiret hayatına gitmişlerdir. Ve onlara orada sorulduğunda tekrar dünyaya gelip tekrar şehit olarak ölmek istediklerini söylemişlerdir. Burada Anadolu Şehit Aileleri Vakfımızın başkanı var, temsilcileri var. Tabii ki şehit ailelerimiz üzgündür. Evlatlarını kaybetmiştir. Hanımefendiler eşlerini kaybetmiştir. Çocuklar babalarını kaybetmiştir. Elbette üzgündürler. Ama işte bunu bilmeleri gerekir. O, onların evlatları, şehitleri en büyük zaferi kazanarak gitmiştir. Ve inşallah onlara da orada şefaatçi olacaklardır. Çünkü bu da sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Vessellem'in biz Müslümanlara bir müjdesidir. Onun için şehitlerimizi bir kez daha rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyoruz. Ruhları şad olsun, mekânları cennet olsun.
MARDİN’İN TARİHİ
Tabii sözlerimin başında Mardin'imiz kadim bir şehir. Bir medeniyetler şehri. Bir başkentler şehri. Burada her inanç farklı etnik kökenlerden insanlarımız, topluluklar asırlarca burada yaşamışlar. Bir arada kardeşçe yaşamışlar. Komşuluk yapmışlar. Evlilik yapmışlar, kız almışlar, kız vermişler. Ve hiçbir problem yaşamamışlar. Tabii ki tarihte tarihler, savaşlar tarihi bu bölgenin Anadolu'nun ve etrafındaki bölgelerimiz, yani buranın tarihi savaşlar tarihi. Mardin de bunlardan nasibini almış. Ve 640 yılında Hazreti Ömer Radıyallahu Anh tarafından Mardin fethedilerek bir İslam beldesi, bir İslam şehri hâline getirilmiş. Bu vesile Hazreti Ömer Efendimiz'i, Hazreti Ebubekir Efendimiz'i, Hazreti Ali Efendimiz'i, Hazreti Osman Efendimiz'i ve tüm sahabeyi de rahmetle, minnetle ve şükranla, hürmetle yâd ediyoruz. Ve o günden bugüne kadar da yani 640'dan 1925'in şu anda 30 Kasım'ındayız. Değil mi? Kaç asır olmuş? 7. asırdan şimdi biz 21. asırdayız. Tam 14 asırdır bir İslam beldesi, bir İslam şehri. Elhamdülillah. Ama burada biraz önce de söylediğim gibi, hem Hazreti Ömer efendimiz ve daha sonraki dönemlerde, hem Eyyubiler döneminde, hem uzun süre burada bir devlet olarak varlığını sürdürmüş, daha sonra beylik olarak varlığını sürdürmüş Artuklular döneminde de belki de en muhteşem dönemlerinden birisini yaşamış. Aynı şey Selçuklular döneminde olmuş. Ve en nihayetinde tabii ki zirve Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye döneminde olmuş. Ecdadımız her şehri fethettiği ya da kendisine katılan her şehri ihya ve mamur ettiği gibi Mardin'i de ihya ve mamur etmiş. Ve burada hangi etnik kökene mensup olursa olsun, hangi mezhebi anlayışa mensup olursa olsun, hangi dini inanca mensup olursa olsun, bütün insanlar huzur içerisinde, birlik içerisinde, kardeşçe yaşamışlar. Türkiye Cumhuriyeti devletiyle birlikte de bu böyle devam etmiş ve inşallah kıyamet kopana kadar da bu böyle devam edecek ve Mardinlinin ve Mardinlilerin ve bölge insanımızın ve Türkiye'mizin kardeşliğini kimse bozamayacaktır.
TÜRK, KÜRT, ARAP, TÜRKMEN; BİRİZ, BERABERİZ, KARDEŞİZ!
Kıymetli kardeşlerim, kıymetli Mardinliler! Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki, biz Türk milleti olarak, Kürt’ü ile, Arap’ı ile, Türkmen’i ile biriz, beraberiz ve kardeşiz. Dolayısıyla da bizim birliğimizi bozmaya çalışanlara kardeşliğimizi yıkmaya çalışanlara bugüne kadar nasıl fırsat vermemişsek bundan sonra da vermeyeceğiz. Neden? Çünkü biz Allah'ın emriyle birbirimize bağlanmışız. Muhakkak ki Müslümanlar kardeştir. Ancak Müslümanlar kardeştir. Allah'ın emrinin üstünde hepimiz için başka bir emir var mı? İster Kürt olsun, ister Türkmen olsun, ister Arap olsun. Değil mi? Müslüman olduktan sonra Allah'ın emrinin üzerinde bir emir var mı? O emir bana da, sana da, Kürt'e de, Türkmen'e de, Arap’a da emir aynı. Bütün Müslümanlara, yeryüzündeki bütün Müslümanlara. Onun için biz kardeşliğimizi Allah'ın emriyle sağlamlaştırmışız, oluşturmuşuz. Dolayısıyla da bunu kulların ya da fanilerin ya da emperyalistlerin, siyonistlerin ya da onların maşası olan terör örgütlerinin bozmasına bugüne kadar nasıl müsaade etmeliysek, bundan sonra da etmeyeceğiz.
VATAN SEVGİSİ İMANDANDIR
Kavmiyetçiliği aramıza sokmayacağız. Irkçılığa iltimas geçmeyeceğiz. Hepimiz vatanımızı seviyoruz. Bu anlamda milliyetçiyiz. Neden? Çünkü “Hubbü'l-vatan mine'l-iman”. “Vatan sevgisi imandandır” diyor Peygamber Efendimiz. Vatanımızı seveceğiz. Sevmekle yükümlüyüz, mükellefiz. Ve vatanımızın hangi bölgesinde, hangi ilinde, ilçesinde olursa olsun. Devletinin varlığının yanında ülkesinin bütünlüğünün yanında milletinin kardeşliğinin yanında ve işte rengini şehitlerimizin kanından alan bu ay yıldızlı al bayrağının gölgesinde altında bir ve beraber yaşama iradesi ortaya koyan herkesle kardeşiz ve kardeşliğimizi de kimseye bozdurmayacağız. Başka kimlik, başka bayrak, başka maaş arayışında olanlara bugüne kadar nasıl fırsat vermemişsek, sizlerle birlikte Kürt’ü, Türkmen’i, Arap'ı bundan sonra da Allah'ın izniyle fırsat vermeyeceğiz.
TERÖR ÖRGÜTÜ
Kıymetli kardeşlerim, kıymetli dava arkadaşlarım, kıymetli vatandaşlarım, Bakın, ülkemiz 41 yıldır hain ve kahpe bir terör örgütüyle mücadele ediyor. Binlerce asker, polis, güvenlik korucumuz şehit oldu. Bir kez daha şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyorum. 40 binden fazla insan hayatını kaybetti ki, bunun 30 bininden fazlası bölge insanı. Yani Şırnaklı, Hakkârili, efendim Mardinli, Urfalı, Diyarbakırlı, Ağrılı. Bunlar hayatını kaybetti. Ve bu milletin geleceği çalındı. Bakın 2 trilyon dolardan fazla para harcandı terörle mücadele için bu 40 yıllık sürede. Bu nasıl bir para biliyor musunuz? Ne kadar büyük bir para şu örnekle açıklıyorum. Şu anda Türkiye'nin 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin iç-dış yani iç bankalara, iş adamlarına ve dış devletlere, dış şirketlere borcu kamu-özel yani devletin borcu da buna dâhil özel firmalarımızın, özel şirketlerimizin borcu da buna dâhil. Kaç lira? 550 milyar dolar civarında. Ve biz teröre 40 yılda bunun 4 katı para harcamışız. 2 trilyon dolardan fazla para harcamışız. Şayet bu para terörle mücadeleye değil de ülkemize harcansaydı, ülke insanımıza harcansaydı, bölge insanına harcansaydı işte bugün bölgede işsizlik yoktu. Bugün bölgede daha çok sanayi kuruluşu vardı, fabrikalar vardı. Bugün emekliğimiz bu 16 bin 800 liraya mahkûm kalmayacaktı. Ya da asgari ücretimiz 22 bin liraya mahkûm kalmayacaktı.
Onun tabii başka sebepleri de var. Biraz sonra onu da konuşacağız. Ama ekonomimize en büyük vurulan darbe bu 40 yıllık süre içerisinde terörle mücadeleye ayrılan ve harcanan para oldu. Zaten emperyalistler, siyonistler bunun için bu terör örgütünü kurdurdular ve bunun için 40 yıldır bu terör örgütünü beslediler, desteklediler her anlamda. Silah anlamında desteklediler, para anlamında desteklediler, Avrupa'da eğittiler, siyasi olarak desteklediler. Şemsiye oldular Çekiç Güç’le, işte şimdi Suriye'nin kuzeyinde CENTCOM’la koruma kalkanı altına aldılar ve hâlâ devam ediyorlar. Dolayısıyla bizim karşımızda aslında Kürtlerin temsilcisi bir örgüt yok. Asla böyle bir şey yok. Neden? Çünkü zaten bakıyorsunuz Kürtlerle alakası yok. Kürtler bir kere dindar insanlardır. Bu ülkenin en dindar bölgelerinden, İslam'a en bağlı bölgesi burası. Kardeşlik konusunda hakeza öyle, misafirperverlik konusunda öyle, merhametli olma konusunda öyle, hoşgörü olma konusunda öyle. Çünkü burası mutasavvıflar beldesi. Burası tasavvuf ehlinin yoğun olarak bulunduğu, İslam'la şereflendiğinden bugüne kadar en yoğun olduğu bölgelerin başında geliyor. Nasıl olacak da inançsız, Marksist, Sosyalist ideolojiye sahip olan terör örgütü ve onun elebaşları nasıl olacak da benim Allah'ın varlığına, birliğine şeksiz ve şüphesiz iman eden, Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Vessellemin risaletine şeksiz ve şüphesiz iman eden, “La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah” lafzını dilinden düşürmeyen benim mümin, muvahhit, Kürt kardeşimin nasıl temsilcisi olacak? Dolayısıyla da bunu en çok da Kürt kardeşlerimiz reddetmektedir ve bölgede yaşayan bütün insanlarımız reddetmektedir.
Bütün bunlara rağmen devletimiz, ülkemiz, milletimiz birlik olsun, beraberlik olsun, kardeşlik olsun demiştir. Bunun için gerekirse bağrımıza taş basarız demişlerdir. Ve ama tek istenen nedir? Tek istenen şudur. Baştan da bu süreç başladığında da söylendiği gibi. Şartsız, pazarlıksız, müzakeresiz silah bırakma ve terör örgütünün kendini feshetmesi. Buna hiçbirimizin itirazı yok. Ve bundan bölge insanımız başta olmak üzere. Türkiye'de yaşayan ve çok azınlık bir grup dışındaki bütün insanlarımız 85 milyonun neredeyse 80 milyonu buna evet der. Ama biraz önce girişte de söylediğim gibi. Şart yok deyip pazarlık yok deyip müzakere yok deyip kapalı kapılar arkasında müzakere olursa, bir takım şartlar ileri sürülürse o zaman bu millet buna dur der. Bizim de işte tam dediğimiz budur.
PKK’NIN ÖNCE ABD, İSRAİL VE BATI İLE İLİŞKİLERİNİ KESMESİ GEREKİYOR
Kıymetli kardeşlerim. Yoksa şartsız, müzakeresiz, pazarlıksız, silah bırakacak, kendini feshedecek, etsin. Büyük memnuniyet duyarız. Milletimiz adına en çok da bölge insanımız adına büyük memnuniyet duyarız. Ülkemizin iç barışı adına büyük memnuniyet duyarız. Ülkemizin kalkınması adına büyük memnuniyet duyarız. Ama bunun böyle olmadığını görüyoruz. Neden? Çünkü ben başından beri şunu söyledim. Ben karşımızdakine güven güvenemiyorum, güvenmiyorum. Neden? Çünkü Amerika var. İsrail var. Batı var. Bunu çok açık ve net bir şekilde görüyoruz. Ve bir kere terör örgütünün bu işte samimi ise ya da onların sözcülüğünü yapanların ya da terörist başının samimi ise öncelikle Amerika'yla, İsrail'le ve Batı'yla ilişkilerini kesmeleri gerekiyor. Batı'yla ilişkilerini kesmeleri gerekiyor.
Bölge devletleriyle elbette herkes ilişki kurabilir. Ya da bölgedeki aktörlerle. Ama Siyonistlerle, Emperyalistlerle olmaz. Çünkü Siyonistler ve Emperyalistlerin ne yaptığını son 200 yılda gördük. Ne yapacağını da görüyoruz, şu anda ne yaptığını da görüyoruz. Afganistan'ı bu hâle getiren kim? ABD liderliğinde Emperyalistler ve Siyonistler değil mi? Irak'ı bu hâle getirenler kim? Yine onlar, Suriye'yi bu hâle getirenler, işte Filistin'de, Gazze'de yaşananlar, on binlerce, yüz binden fazla masum insan öldü. Bunun yüzde yetmişi, yetmiş bini kadın ve çocuk. Kıllarını kıpırdattılar mı? Kıpırdatmadılar. Küfür tek millet. İşte biz de diyoruz ki, eğer samimiyseniz, bu küffarlarla aranıza bir çizgi çekeceksiniz. Bunlarla irtibatınızı keseceksiniz. Suriye'de de, Irak'ta da, Türkiye'de de, velhasıl neredeyse, bu çizgiyi çekeceksiniz. Sadece Türkiye'de silah bıraktım demekle olmaz. Sen Suriye'de Amerika ile birlikte varlığını devam ettirirsen, Irak'ta Amerika ile birlikte varlığını devam ettirirsen Türkiye buna müsaade etmez. Hiçbirimiz buna müsaade etmeyiz. Hiçbirimiz buna müsaade etmeyiz.
MESUT BARZANİ’NİN CİZRE’Yİ ZİYARETİ
Bakın dün Barzani Türkiye'deydi, Cizre'deydi. Mesut Barzani Türkiye'deydi. Nasıl bir misafir gibi karşılandı değil mi? O da bir mücadele verdi. O bölgedeki Kürtler de bir mücadele verdi. Ama hiçbir zaman, hiçbir zaman Irak'ın herhangi bir noktasında bomba patlatmadılar. Köyleri basmadılar. Çocukları katletmediler. Kadınları katletmediler. Masum insanları katletmediler. Yani terör ve şiddet yapmadılar. Ve en önemlisi de Türkiye'ye karşı silah çekmediler. Tam tersine Türkiye'nin PKK ile mücadelesinde kendi zorluklarına rağmen Türkiye ile birlikte dönem dönem hareket ettiler. Ve Türkiye bütün bunlara nasıl karşılık verdi hatırlayalım: Saddam Hüseyin kimyasal silahlarla, gaz bombalarıyla Halepçe başta olmak üzere Irak'ın kuzeyinde özellikle Kürt kökenli vatandaşlara, kardeşlerimize karşı bir katliama, soykırıma giriştiğinde kapıyı ve kucağını kim açtı onlara? Türkiye Cumhuriyeti Devleti açtı. Türkler açtı, siz açtınız, biz açtık. Yine açarız. Çünkü ne dedik? İnnemel mu'minune ihvetun. (Hucurat suresi 10. ayet) “Muhakkak ki Müslümanlar kardeştir.” Yine açarız. Ama bizim kabul etmediğimiz ve açmayacağımız nedir? Hainlerdir, teröristlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin varlığına, ülkenin bütünlüğüne, milletin birliğine kast eden alçaklardır.
TERÖRİSTLERLE PAZARLIK OLAMAZ
Kıymetli hanımefendiler, kıymetli beyefendiler, değerli dava arkadaşlarım, değerli kardeşlerim! Onun için bir kere daha altını çizerek söylüyorum. Şartsız, pazarlıksız, müzakeresiz silah bırakmaya hepimiz evet diyoruz. Ama teröristlerle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yapacağı bir pazarlık yoktur. Bir müzakere yoktur. Herhangi bir şart kabul edilemez. Çünkü bunlar, bugün konuşulanlar, burada teferruata girmeyeceğim. Ne diyorlar? Süslü cümleler kullanıyorlar. ‘Hukuksal tanıma’ diyor. Ya ben şöyle anlıyorum, ya terör örgütünü okurken tanıyacaksın diyor. Ben sadece göz boyayacağım, adımı değiştireceğim, sen de tanıyacaksın diyor. Suriye'nin kuzeyinde olduğu gibi, YPG oldu, SDG.
İki: ‘Demokratik dönüşüm’ diyor. Peki nedir bu demokratik dönüşüm? Demokratik dönüşüm nedir? Bunu bir duymak istiyoruz biz. Burada kastedilen nedir? Hangi anayasamızın hangi maddeleri değiştirilmek istenmektedir? Biz herkesin ana dilini konuşmasının tarafındayız. Bunu hiç kimse söylemezken Büyük Birlik Partisi söylüyordu. Biz yine aynı görüşteyiz. Biz herkesin kimliğini ifade etmesinden yanayız. Bunu da Büyük Birlik Partisi daha kimse söyleyemezken söylüyordu. Bugün de aynı şeyleri söylüyoruz. Herkesin bu milletin her bir ferdinin örfünü, inancını, geleneğini, göreneğini yaşamasının yanındayız. Bunların hepsini söylüyoruz. Bunların hepsini ifade ediyoruz. Ama herkesin kabul edeceği bir şey vardır ki bütün devletler için bu geçerlidir. Her devletin bir adı vardır. Her milletin bir adı vardır. Her devletin resmi bir dili vardır. Bir kimliği vardır. Bunları kaybettiğiniz zaman o zaman Irak gibi olursunuz, üçe bölünürsünüz. Suriye gibi olursunuz, bölünürsünüz. Biz birlik istiyoruz. Biz kardeşlik istiyoruz. Biz beraberlik istiyoruz. Bin yıldır bu topraklarda Kürt'ü, Türkmen'i, Arap'ı; Alevi’si, Sünni’si, hatta farklı dinî anlayışlara sahip olanlar nasıl bir arada yaşamışsa, biz yine farklı etnik kökenlerimizle beraber, farklı mezhebi anlayışlarımızla beraber, bir olarak ve büyük Türk milleti olarak yolumuza devam etmek istiyoruz.
Anadolu Selçuklu Devleti, Büyük Selçuklu Devleti, Osmanlı Devleti, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Artuklular yani bu Anadolu coğrafyasında ve çevre coğrafyamızda devlet kurmuş bütün ecdadımız aynı şekilde buraları yönetmiş. Hani harabelerine giden bunu görür? Bin yıl önce yan yana cami, katedral, farklı inançların inanç ibadethaneleri. Neredeyse her milletten insanlar, her inançtan insanlar. Bin sene önceki hoşgörüyü maalesef bugün arıyoruz. Bin sene önceki hoşgörüyü arıyoruz. Bin sene önce edatlarımız bunu yapmış, Kürtü'yle, Türkmen’iyle, Arap’ıyla bin sene önce yapmış bizim ecdadımız bunu. Onun için biz terör ve şiddet şiddete başvurmadığı sürece hem bireysel olarak hem toplumsal olarak herkes görüşünü ifade edebilir. İsteğini dile getirebilir. Efendim farklı taleplerde bulunabilir. Ama kırmızı çizgimiz neresi? Terör ve şiddettir. Sen kendi isteğini söylersin. Ben kendi isteğimi söylerim. Ahmet-Mehmet kendi isteğini söyler. Demokrasi var. Seçim olur. Meclis tablosu oluşur. Halk iktidarı kime vermişse o yönetir. Beğenmezsin tekrar seçim olur. Tekrar iktidar değişir. O zaman da o yönetir. Yani milletin tercihine de saygı duymak gibi bir mecburiyetimiz vardır.
MARDİN’İN VE MARDİNLİLERİN EKONOMİSİ
Kıymetli kardeşlerim! Mardin başta olmak üzere bölgemiz insanı ekonomik olarak en çok sıkıntı çeken bölgelerimizin başında gelmektedir. Milli gelire baktığın zaman Türkiye ortalamasının altındadır. Kişi başı milli gelire baktığın zaman yine Türkiye ortalamasının altındadır. Efendim istihdama baktığın zaman işsizlik Türkiye ortalamasının üzerindedir bu bölgede. Eğitim düzeyine baktığın zaman düşüktür. İhracat düşüktür. Bütün bunun sebebi nedir? İşte bunun en önemli sebebi de terördür. Bu bölgede fabrika kurmak isteyenlerin şantiyeleri basılmıştır. Şantiyede işçiler öldürülmüştür. Şehit edilmiştir. Bu bölgeye öğretmen olarak gelen masum, gencecik kızlar, erkekler katledilmiştir, şehit edilmiştir. İmamlar şehit edilmiştir. Kaymakamlar şehit edilmiştir. İşte bütün bunlar bölgenin yatırım almasına engel olmuştur. Bölgenin de işsizliğin artmasına sebep olmuştur. Milli gelirin düşük olmasına sebep olmuştur. Kişi başı gelirin düşük olmasına sebep olmuştur. İstihdamın artmamasına sebep olmuştur. İşsizliğin yükselmesine sebep olmuştur.
DİCLE KALKINMA AJANSI
Devlet bir sürü girişimde bulunmuştur. İşte bunlardan birisi de Dicle Kalkınma Ajansı. Devlet üstüne düşeni ziyadesiyle yapma gayreti içinde olmuştur, özellikle son yıllarda. Belli dönemlerde ihmal edilmiştir, bunu da söylüyorum, bunu da ifade ediyoruz. Biz doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen, doğru kimden gelirse gelsin onu destekleyen, yanlış da kimden gelirse gelsin onun karşısında duran bir siyasi hareketiz. Kimsenin hatırı için kötülüğe ya da yanlışa eyvallah demedik, bundan sonra da demeyiz. Doğruyu da, inandıklarımızı da bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da çekinmeden ifade ederiz.
Kıymetli kardeşlerim, kıymetli Mardinliler ve bölgemizin çok değerli insanları, Diyarbakırlılar, Siirtliler, Hakkârililer, Urfalılar, Batmanlılar, Şırnaklılar!
İNSANIMIZ DOĞDUĞU YERDE, REFAH İÇİNDE YAŞASIN
Bu anlattıklarımızın bir noktasında bir yanlış var mı? Ben bunları siyaset için de söylemiyorum. Ben bunları inandığım için söylüyorum. Onun için buradayım. Ve en çok geldiğimiz bölgelerden birisi Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu. İşte il başkanlarımız burada. İlçe başkanlarımız burada. Belediye başkanlarımız burada. İşte Şırnak, Güçlükonak Belediye Başkanımız, Elazığ Yazıkonak Belediye Başkanımız… Bugün burada olmayan onlarca da belediye başkanımız var. Biz buralara en iyi şekilde hizmetin götürülmesi için gece gündüz belediye başkanlarımızla meclis üyelerimizle birlikte çalışıyoruz. Zerre bölge ayrımı yapmıyoruz. Tam tersine buraya ağırlık veriyoruz bu bölgeye. Neden? Çünkü bir adım geride. En azından Türkiye ortalaması seviyesini yakalaması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye'de ortalama işsizlik yüzde 9’ken burada niye 13 olsun? Niye 14 olsun? Niye 15 olsun? Niye gençlerimiz burada iş bulamadıkları için evini, barkını, memleketini terk etsin. Biz istiyoruz ki rahmetli Muhsin Başkanımızın dediği gibi insanımız doğduğu yerde doysun istiyoruz. Başı dik, yüzü pak, alnı ak bir şekilde Mardin'de, Hakkâri’de, Urfa'da, Diyarbakır'da, Şırnak'ta, Bingöl'de, Ağrı'da yaşasın istiyoruz. Biz bunu istiyoruz. Huzur içinde yaşasın istiyoruz. Barış içinde yaşasın istiyoruz. Güven içinde yaşasın istiyoruz. Kardeşlik içerisinde yaşasın istiyoruz. Biz bunun mücadelesini veriyoruz. Ve kim ne derse desin bunun mücadelesini vermeye ve doğruları söylemeye de devam edeceğiz. Çünkü Edirne neyse bizim için Hakkâri de odur. Edirne de bizimdir, Hakkâri de bizimdir. Sivas neyse bizim için Diyarbakır da odur. Sivas da bizimdir, Diyarbakır da bizimdir. Eskişehir neyse Mardin odur. Eskişehir de bizimdir, Mardin de bizimdir. Bu bütün insanlarımız için böyledir. Kürt'ü, Türkmen'i, Arap'ı, hepsi için böyledir ve böyle olmaya da Allah'ın izniyle devam edecektir.
BÖLGE İÇİN YATIRIM ZAMANI
Kıymetli kardeşlerim, kıymetli vatandaşlarım! Artık bölgenin yatırım alma zamanı gelmiştir. Sanayi kuruluşlarımız burada özellikle bölge insanları başta olmak üzere yatırım yapmaya davet ediyoruz. İstanbul'da yatırım yapan Mardinlileri, İzmir'de yatırım yapan Diyarbakırlıları, Mersin'de yatırım yapan Şırnaklıları, Hakkârileri biraz da bölgelerinde yatırım yapmaya davet ediyoruz. Üstelik burada yatırım yapmak ismini saydığım o illerde yatırım yapmaktan daha kolay. Destekler var, kolaylıklar var. Altıncı bölge buraların çoğu. Beşinci ya da altıncı bölge. Büyük destekler var. Onun için artık yatırım zamanı diyoruz. Bunların olması gerektiğini düşünüyoruz.
AİLE BAŞINA ÇOCUK SAYISINDA DÜNYA ORTALAMASININ ALTINA DÜŞTÜK
Hayat pahalılığı hepimizi vuruyor. Türkiye'nin tamamını vuruyor. Ama en çok vurduğu bölgelerden bir tanesi yine burası. Bu bölgemiz mesela bu sene Aile Yılı. Ve aileyi hepimizin teşvik etmesi lazım, evliliği teşvik etmesi lazım. Ama şimdi bakıyorsunuz, maalesef Türkiye, dünya ortalaması 2.1, yani aile başı çocuk artışında. Şu anda bu oran Türkiye'de bir buçuğa düşmüş. Ortalamanın altındayız. Daha önce üçler seviyesindeydi Türkiye 50-60 sene önce. Çok enteresan bir şey var. Bölgede de düşmüş. Bölge daha önce Türkiye'nin nüfus artışında lokomotifliğini yapmaktaydı. Diğer bölgelere de örnekti. Şimdi bakıyoruz bu bölgede de nüfus artışları düşmüş. Bu bölgede de artık evlilikler geç yaşta yapılmaya başlamış. Onun için Türkiye'nin her tarafında hepimiz evliliği teşvik etmeliyiz. Gençlerimizin çocuk sahibi olmasını teşvik etmeliyiz.
RIZIK ALLAH’TANDIR
Şimdi geçimi öne sürüyorlar. Efendim, geliri öne sürüyorlar. Allah aşkına. Ben on çocuğu olan bir ailenin evladıyım. Biz on kardeşiz. Sekiz erkek, iki kız. Bir küçük erkeğimiz erken ölmüş, bir ablamızı kaybettik. On sene önce yaklaşık. Ya şimdi o gün neyimiz vardı bizim Allah aşkına? Anne baba on bir kişi aynı çorba tasına kaşık sallıyorduk tahta kaşıkla. O zaman da karnımız doyuyordu. Şimdi de karnımız doyuyor. Ve elhamdülillah hepimiz sağlıklıyız. Neden? Çünkü doğal hayattasın, doğal besleniyorsun, organik besleniyorsun. E, şimdi adam o kadar maaş alıyor, evi var, aylığı var, hanımı çalışıyor, kendisi çalışıyor. Arabası var, hem kendisinin hem hanımının altında. Çocuk, ‘ben nasıl çocuğa bakacağım, çocuğu nasıl geçindireceğim’ diyor. Ya bir kere Allah diyor ki, “Er-Rızku Alallah” (Rızık Allah'tandır.) Rızkı veren Allah'tır. Sen niye onun rızkını merak ediyorsun? Sana nasıl verdiyse ona da verecektir.
HÜKÜMETE ÇAĞRI: İŞE ALIMLARDA EVLİLERE ÖNCELİK VERİLSİN
Ama Hükümete de bir çağrım var. Buradan Mardin'den. İşte aile iyiliği ilan edildi çok güzel. Çalışmalar var. Teşvikler var. İşte evlilik yapanlara yardımlar var. İşte faizsiz krediler var. Ama bizce daha somut adımlar atılması lazım. Örneğin çok radikal bir şey söyleyeceğim. İşe alınırken evliler öncelik verilsin. İşe alımlarda evliler öncelik olsun. Bunu yapması lazım. İki kişi bir yere işe mi girecek? Evli olanı tercih edeceksin. Neden? Çünkü işsiz adamın evlenmesini anlayabiliyorum. Onun için evlilik, evli olanların tercih edilmesi lazım. Ya da belli bir yaz sınırı. Evlenmeyenleri işe almayacaksın. Yirmi beş yaşına gelmiş, hadi diyelim yirmi yedi olsun. Evlenmemiş adamı devlet, memuru ya da kamu işçisi yapmayacaksın. Böyle cesur karar alabiliyor musun? Karar böyle olur.
Ben şahsen bana milletim yetki versin, ben bu kararları alırım. Çünkü bu milleti, bizim bu milleti yaşatmamız lazım. Nüfus bir milletin en büyük zenginliğidir. Peygamber Efendimiz de ne diyor? ‘Ben ahirette ümmetimin çokluğuyla övüneceğim’ diyor. Biz şimdi Peygamber Efendimiz'e karşı da mahcubuz. Böyle giderse ümmet diye bir şey kalmayacak. Ümmet azalıyor yani. Onun için bizim ümmeti, milleti çoğaltmamız gerekiyor. En azından dünya ortalaması olan ikiyi yakalamamız gerekiyor. Bunu yakalamamız gerekiyor. Biz Büyük Birlik Partisi olarak bakın hem esnafımızın desteklenmesi konusunda hem sanayicimizin desteklenmesi konusunda, her zaman bunları dile getiriyoruz. Sadece dile getirmiyoruz. Somut projeler sunuyoruz. İnsanımızın hayatını kolaylaştırmak için somut projeler sunuyoruz. Asgari hane geçim rakamı bunlardan bir tanesi. Nasıl?
ASGARİ ÜCRET
İki asgari ücretli var, bir fabrikada çalışıyor. Maaşları 22 bin lira. Ama birisinin eşi de çalışıyor. Etti mi sana 45 bin lira? Bir de evi var, kira ödemiyor. Bir de kira geliri var. Ya da tarlası var. Ama öbürü de asgari ücretli, tek maaş var. Eşi çalışmıyor, evi kira. E şimdi işte bizim esas desteklememiz gereken bu. Yani tek maaş alan, evi kirada olan insanlar. Şimdi bununla ilgili bir çalışma yapılıyor. Bizim de önerilerimiz oldu. Vatandaşlık maaşı adı altında bir çalışma yürütülüyor. Bunun bir an önce hizmete girmesi gerekiyor. Yani aradaki fark ister sosyal yardım, ister vatandaşlık maaşı olarak ona verilmeli. Örneğin Mardin'de tespit yapıldı ve dendi ki burada anne baba iki çocuğu olan dört kişilik bir aile en az 30 bin liraya geçinebilir. Ama adam 22 bin lira alıyor. İşte o aradaki 8 bini devlet ona verecek. Hanelerin gelirini belirleyecek, ona verecek.
EMEKLİLER
Ya da emekli. 16 bin 800 lira. En düşük. Bir aile tek maaş alıyor, 16 bin 800. Eşi çalışmıyor, emekli değil. Evi kira. İşte aradaki 13 bin 200 lirayı devlet ona verecek. Yani genele verme yerine ihtiyacı olana verecek. Ona öncelik verecek.
TARIM
Aynı şey tarımla ilgili, hayvancılıkla ilgili. Hepimiz görüyoruz. Ben de kısmen tarım yapıyorum. Arpa buğday yetiştiriyorum. Üzüm, ceviz yetiştiriyorum. Hanım da pekmezi yapıyor. Turşuyu yapıyor elhamdülillah. Öyle geçinip gidiyoruz. Tamam mı? Şimdi... İyi kazanan çiftçilerimiz var. Arazisi iyi. Sulu tarım yapıyor. Ondan sonra iyi kazanıyor. Ama öyle çiftçilerimiz var ki elektrik parasını ödemekte zorlanıyor. Neden? Çünkü arazi az. Arazi verimsiz. Sadece Mardin ya da bölge için değil, Türkiye geneli için konuşuyorum. İşte asıl desteklenmesi gereken o küçük çiftçilerimiz. Büyük besihaneler değil; on bin, yirmi bin hayvanı doldurmuş besicilik yapıyor. Onlar zaten işi onlar kurguluyor zaten. Onların kâr diye bir problemleri yok. Desteklenmesi gereken kim? Köyünde, evinde iki inek, üç inek besleyen, buzağı yetiştiren, süt üreten. Bunların desteklenmesi lazım. Bunların malı ederinden, değerinden alınması lazım. Çünkü ederinden, değerinden alınmadığı zaman onu terk ediyor, şehre gidiyor, bir asgari ücrete mahkûm oluyor. Bunların yapılması lazım. İşte biz Büyük Birlik Partisi olarak bütün bunları dile getiriyoruz.
EMEKLİ MAAŞI VE ASGARİ ÜCRET ARTIŞLARI
Bakın emekli 16 bin 800 alıyor. Yani bugün en düşük kamu memurun ve kamu işçisinin maaşının üçte birini alıyor emekli. En düşük emekli. Peki, Ocak 2023’te bu ne kadardı? 7 bin 500 liraydı en düşük emekli maaşı. 11 bin liraydı en düşük memur maaşı. Yani emekli memurun ve kamu işçisinin üçte ikisini alıyordu. Şu anda üçte birini alıyor. İki sene içinde üç lirasının bir lirası buharlaştı emeklinin. İşte bu hemen düzeltilmeli. Bütçe sıkıntılıymış, bütçe zordaymış, bütçe dengeleri varmış. Bunların hiç birini biz kabul etmiyoruz. Emeklinin hakkını Ocak’ta verin kardeşim, diyoruz. Memur üç alıyorsa emekli iki alacak. İki sene önce bu böyleydi. Yani 50 bin alıyorsa emekli de 30 bin alacak. 16 bin 800 almayacak. Aynı şey asgari ücretlimizin için geçerli. 22 bin lira. E kamu işçisi ne kadar alıyor? 60 bin lira. O da işçi, bu da işçi. O da 8 saat çalışıyor, bu da 8 saat çalışıyor. Nasıl oluyor birisi 60 bin alıyor, birisi 22 bin alıyor? Her yerde adalet dediğimiz işte bu. Ya en azından onunki de 30 bin lira olsun kardeşim. Yarısı olsun en azından ya.
Bunları söylemeye, takipçisi olmaya devam edeceğiz. Çünkü bu ülkede en çok sesinin duyulması gereken mağduriyetinin giderilmesi gereken kesimlerimizin başında emeklilerimiz ve asgari ücretlilerimiz gelmektedir. Ve küçük çiftçilerimiz ve küçük esnafımız gelmektedir.
Kıymetli kardeşlerim, kıymetli dava arkadaşlarım, kıymetli vatandaşlarım, Evet, sözlerimi daha çok uzatmak istemiyorum. Meramımın anlaşıldığını düşünüyorum. Mardin, eğer Nobel Ödülü almış bir Aziz Sancar çıkarıyorsa demek ki yeni Aziz Sancar’lar da çıkarabilir. Mardin bu potansiyele sahiptir. Onun için kıymetli hocamız, medarıiftiharımız Aziz Sancar'ı da bir kere daha sevgiyle ve saygıyla anıyor. Şahsım, camiam ve salonda bulunan bütün Mardinli ve bu bölgeye insanı kardeşlerimiz adına da kendisine teşekkür ediyoruz. Minnet duygularımızı ifade ediyoruz. Aziz Sancar ayrıca bu ülkeye ve dünyaya şunu da gösterdi. Nobel Ödülü alıyor ama aynı zamanda milli bir insan, yerli bir insan, muhafazakâr bir insan. Bu toprakların bir insanı olduğunu asla inkâr etmedi. Onun için bizim sözde yazarlar, sözde gazeteciler, liberaller, sekülerler bir türlü Aziz Sancar'ı kabullenemediler ve dillerine de çok almazlar. Onu çok referans göstermezler. Neden? Çünkü yerli bir adam. Çünkü millî bir adam. Çünkü bayrağını, ezanını, ülkesini, şehrini seven bir adam. Bu tür olunca onları rahatsız ediyor. Ama kim devlete saldırırsa, kim milletin inançlarına, değerlerine, ahlakına saldırırsa, kim batıyı örnek verirse, ahlaksızlığı güya medeniyet adı altında savunursa, kim LGBT'yi savunursa, kim sapkın düşünceleri savunursa, onlar da onu savunurlar. Onun için biz bir olacağız, birlik olacağız ve kardeşlik hukukumuza da kimsenin helal getirmesini, kimsenin zarar getirmesine müsaade etmeyeceğiz.
PAKİSTAN, AZERBAYCAN VE BİRKAÇ ÜLKEYİ DAHA HARİÇ TUTARSAK COĞRAFYANIN DURUMU ORTADA
Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlü bir devlettir ve hepimiz fark ediyoruz ki günden güne de güçlenmeye devam etmektedir. Önümüzdeki on yılı birlik, beraberlik içerisinde, kardeşlik içerisinde, dayanışma içerisinde geçirirsek çok daha güçlü bir Türkiye'ye kavuşacağız. Kendi savaş uçağı olan bir Türkiye'ye kavuşacağız. Kendi nükleer silahı olan bir Türkiye'ye kavuşacağız. Balistik füzeleri olan bir Türkiye'ye kavuşacağız. Ordusuyla, askeriyle, polisiyle güçlü bir Türkiye'ye kavuşacağız. Bunları birilerine saldırmak için söylemiyorum. Bunları caydırıcılık anlamında söylüyorum. Devletimizi, ülkemizi ve dünya mazlumlarını koruma adına söylüyorum. Bugün Türkiye'nin kendi muharip uçakları olsaydı, Türkiye'nin nükleer başlıklı silahları olsaydı, Türkiye'nin balistik füzeleri olsaydı bin, iki bin, üç bin, beş bin kilometre gidebilen… İsrail, Gazze'de 10 binlerce Müslüman’ı katledebilir miydi? Ya da Sudan'da bugün yaşananlar. Sudan'da da bir katliam var şu anda. Maalesef gündeme getirilmiyor. Yemen'de de var. Yani Müslümanların olduğu yerde var. Mazlumların olduğu yerde var. Doğu Türkistan'da var. Onun için, bunun için istiyoruz. Yani yine Arap'ıyla, Kürt'üyle, Türkmen'iyle hangi inanca, etnik köküne mensup olursa olsun yeryüzü mazlumları Türk ve İslam coğrafyası için güçlü ve lider bir Türkiye diyoruz. Çünkü diğer Arap ülkelerin, İslam ülkelerin hali ortada. Pakistan'ı, Azerbaycan'ı dışında tutarsak ya da birkaç ülkeyi daha.
KAHRAMAN GÜVENLİK KORUCULARIMIZ
Evet, son söz. Güvenlik korucularımız. Güvenlik korucularımız -her zaman dile getiriyorum- Şırnak'ta da ziyaret ettim, Güvenlik Korucuları Derneğimizi. Güvenlik korucuları tıpkı asker gibi, tıpkı polis gibi terörle mücadelede canlarını vermiştir, kanlarını vermiştir, bacaklarını vermiştir, gözlerini vermiştir, yani şehit olmuştur, gazi olmuştur. Onlara milletimiz adına şükranlarımı sunuyorum. Hatta bazı bölgelerde diğer güvenlik görevlilerimizden daha etkin rol oynamışlardır. Neden? Çünkü bölgeyi biliyorlar. Bölgenin dağını biliyor, ovasını biliyor, geçidini biliyor, yolunu biliyor. En önemlisi teröristi biliyor. Hakkâri’de kim terörist onu biliyor. Şırnak'ta kim onu biliyor. Cizre'de kim onu biliyor, tanıyor. Ve o teröristlerle sadece kendi hayatı değil, ailesinin hayatını, çoluğun çocuğun hayatını da göze alarak mücadelesini sürdürmüşler. Tıpkı şehitlerimiz gibi, askerimiz, polisimiz gibi güvenlik korucularımız içinde ne yapsak azdır. Onlar olmasaydı, onlarla birlikte bölgede devletin varlığının, ülkenin bütünlüğünün, milletin kardeşliğinin yanında duran siz kıymetli kardeşlerimiz olmasaydınız belki terör örgütü bugün daha farklı noktalara gelmiş olacaktı. Onun için biz sizlere müteşekkiriz. Güvenlik korucularımıza müteşekkiriz.
Bakın bunlar, bu hainler, terör örgütü ve onun uzantıları siyasi partisinin sözcüleri daha ilk fırsatta bizim güvenlik korucularımızı dillerine doladılar. ‘Artık bu iş bitsin ve gitsinler. Çoban ihtiyacı var. Dağda çobanlık yapsınlar. Koyun gütsün’ diyerek de böyle bir aşağılama hadsizliğinde bulundular. Ben de o zaman dedim ki: ‘Benim güvenlik korucularım gerekirse çobanlık da yapar, bölge insanım da yapar. Peygamber mesleğidir çobanlık. Ama o çobanlık yapar, gelir sen de onun çoban köpeği olursun’ dedim.
Tabii. Şimdi de ne diyorlar? Daha ilk görüşmelerde ‘güvenlik koruculuğu sistemi kaldırılsın’. Yok ya. Yani 40 yıldır devletin yanında durmuş, canını vermiş, malını vermiş, ailesini hiçe saymış güvenlik korucularını, sistemi siz istediniz diye bir kalemde kaldıracağız. Öyle bir şey yok. Büyük Birlik Partisi bunun karşısındadır. Koruculuk sistemi devam etmelidir. Elbette yeni düzenlemeler yapılabilir. Ama asla kaldırılmamalıdır. Neden? Çünkü sözün başında ne dedik? Biz bu hain terör örgütüne ve onun uzantılarına güvenmiyoruz. Yarın ne yapacaklarını bilmiyoruz. Amerika tasmalarını elinde tuttuğu sürece, siyonistler ipini elinde tuttuğu sürece biz ne yapacaklarını bilemeyiz. Onun için 40 yıllık hainin bir günde vatansever, milletperver olduğunu beklemek ya da olduğunu sanmak da büyük bir gafillik olur. En hafif ifadeyle. Onun için bizim tedbiri asla elden bırakmamamız gerekiyor.
ÇÖZÜM SÜREÇLERİ
2012-2013 çözüm süreçlerinde yaşadık. Durumun hangi noktaya geldiğini yaşadık. Ve en bedeli de siz ödediniz. Bu bölge insanı ödedi. Bölge insanımız ödedi. Onun için tedbirli olmak zorundayız. Tedbiri elden bırakmamak zorundayız. Ve en önemlisi de bugüne kadar devletinin, ülkesinin, milletinin birliğinde yanında durmuş bölge insanımızı kimseye yem edemeyiz, kimseyi de onların üstüne koyamayız. Bizim bu bölgedeki en kıymetlilerimiz bu kırk yıl boyunca terör örgütünün her türlü kahpeliğine, hainliğine, katliamlarına rağmen devletin varlığının, ülkenin bütünlüğünün, milletin kardeşliğinin yanında durmuş, şu ay yıldızlı al bayrağı göğsünde taşımış evine asmış insanımızdır. Bizim için kıymetli olan, bizim için değerli olan.
Bakın bu hainler bir taraftan ‘barış’ diyor, öbür taraftan işte bölgede yaşıyorsunuz. Bir tane ilçe örgütlerinde Türk bayrağı asılı mı gördünüz mü? Onun için ifade etmek istediğimi meramı anlattım herhalde. Mardin'deyiz. Artuklu'dan, Dargeçit'ten, Derik'ten, Kızıltepe'den, Mazlıdağı'ndan, Midyat'tan, Nusaybin'den, Ömerli'den, Savur'dan, Yeşilli'den ve çevre il ve ilçelerimizden buraya gelen siz kıymetli kardeşlerime, vatandaşlarıma bir kez daha teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum. Hem bugüne kadarki duruşunuz için hem Büyük Birlik Partimize olan bağlılığınız, sadakatiniz ve desteğiniz için. Başta Mardin il başkanımız Salih Ersöz kardeşimiz olmak üzere tüm yöneticilerine, tüm ilçe başkanlarına, kadın kollarına, Alperen Ocaklı gençlerimize, hepsine teşekkür ediyorum. Kongremizin Mardin'imiz için bölgemiz için, Türkiye'miz için hayırlı olmasını Cenâb-ı Hak'tan niyaz ediyorum ve Salih Ersöz kardeşim başta olmak üzere seçilecek yönetime de başarılar diliyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun. Allah birliğimizi, dirliğimizi, kardeşliğimizi daim eylesin. Bunu bozmaya çalışanlara da asla fırsat vermesin. Sağ olun, var olun, Allah'a emanet olun.”Dedi.
ARTUKLU HABER AJANSI-MARDİN
10898,70%-0,43
42,49% 0,01
49,28% 0,00
5793,70% 0,54
9327,36% 0,00