İLHAN KARAÇAY

Tarih: 12.09.2015 09:53

BATIDA DEGİŞEN BİR ŞEY YOK

Facebook Twitter Linked-in

BATIDA DEGİŞEN BİR ŞEY YOK

HABER'in Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karaman çok ilginç bir insandır. Daha doğrusu, çok araştırmacı bir yapıya sahiptir. Gazetesini hazırlamadan önce tüm planlarını kağıda döker. Bir yığın haberin içinden, hangi haberin manşet, hangi haberin sürmanşet olacağını saptar. Daha sonra da gazetesinin yazarlarına bunları aktarır ve 'Bu ayki yazınızı isterseniz bu iki haber ile bağlantılı yazın' diye mesaj geçer.
Ben de her defasında, 'Genel Yayın Yönetmenimiz bu ay şu konuyu işlememizi istemiş'
notuyla yazarım. Karaman'ın yaptığı bir zoraki yönlendirme değildir. Manşet veya sürmanşet yapacağı haberlere renk katmaktır asıl isteği. Ben şahsen bu isteğe hep saygı duyarım ve istenileni de yaparım.
Karaman bu defa, 'Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok' başlığını bulmuş. Bu başlık, Alman yazar Erich Maria Remarque'nin yazdığı 'Im Westen Niecht Neues' başlıklı kitabın Türkçesidir.
Karaman'ın, HABER'deki ikinci ana konusu, Avrupa'da kimlik bunalımını aşamamış olan Türk gençleri ile son günlerdeki mülteci sorunu. 
Öncelikle ifade edeyim ki, 'Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok' kitabını okumadım. 
Ama bu kitap ve yazarı hakkındaki haberleri hatırlıyorum.
Yazar Remarque, birinci dünya savaşında 19 yaşında bir delikanlı idi. Yazdığı gerçekler nedeniyle ülesinde vatan haini olarak ilan edilmek istendi. 
Gerçek adı Erich Paul Kramer olan yazar, daha sonra annesinin adı olan Maria’yı Paul'un yerine koymuş, ve ardından da Kramer’in tersten okunuşu olan Remark’ı soyad olarak seçmiş. Remark’ı da, Fransız kökenine işaret etmek için 'Remarque' olarak değiştirmiştir
Şimdi, benim de yapacağım gibi, bu kitabı hemen bulalım ve okumaya başlayalım. Okuyalım ki, bugün bizleri de çok korkutmakta olan savaşın ne kadar acımasız ve yıkıcı olduğunu daha iyi anlayalım.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, yani 100 yıl önce Batı ne idiyse, bugün de aynısıdır. Yani bugün de Batı'da yeni bir şey yok. Hatta bugünki durum daha da feci. Silah tüccarları ortalığı karıştırmaya devam ediyorlar. Irak'ı, Libya'yı, Mısır'ı ve Suriye'yi karıştırdılar. Saddam ve Kaddafi yok edildi. Mubarek de kızağa çekildi ama yerine adam bulunamadı. Suriye'de Esad'ı yıkamadılar. Aslında bu da planlı bir hareket. Daha fazla silah satılması için uzatmaları oynatıyorlar.
Irak'ta Saddam döneminde demokrasi yoktu ama halk refah bir şekilde yaşıyordu. Libya'da da durum aynıydı. 'Demokrasiyi getireceğiz' diye bu ülkeleri karıştıran Batı'nın kötü amacını hala anlamayanlara ne demeli acaba?
Haklı veya haksız, devletlerinden memnun olmayan ülke halklarını bölerek, bir bölümü silahla besleyen Batı, bu sayede korku yaratıyor ve diğer ülkelere de silah satıyor. Böylece de Batı'da değişen bir şey olmuyor.
Batı'nın yarattığı kargaşalardan sonra ülkelerinden göçe zorlanan insanların başlarına geleni kahrolarak seyrediyoruz. 
Frankeştayn yöntemi ile yaratılan IŞİD'e silahların nereden gittiğini tahmin etmek o kadar zor mu?
İyi de, bu IŞİD'e dünyanın dört bir yanından gönüllü olarak katılan gençlere ne demeli?
O zaman şunu rahatça söyleyebilmemiz gerekiyor: Batı'da nasıl ki değişen bir şey yoksa, Doğu'da da değişen bir şey yoktur.
Böyle olunca da, musibet bizi her zaman takip edecektir.
İkinci konuya gelince:
Batı'da yaşayan Türk gençlerinin kimlik bunalımını hala aşamamış oldukları söyleniyor. Bana göre bu 10 yıl öncesine kadar böyleydi. Ama son 10 yılda gençlerimizin çifte kimlikle her zorluğun üstesinden geldiklerini gözlemliyorum. Doğrudur, Batı'daki Türkler'e siyasetçilerimiz ve bürokratlarımız değer vermiyorlar ve ciddiye de almıyorlar. Ama aynı gençler sorunlarını çözmekte de başarılı oluyorlar. Türkiye'ye dönenler kendilerine rahatça iş bulabiliyorlar. (Bulamayanların hikayesi ayrı tabii) Batılı devletler bu dönüşten hiç de memnun değiller. Eğitilmiş genç sıkıntısı çeken Batı ülkeleri, Türk gençlerini kaçırmamak için çareler arıyorlar.
Yukarıda yazdıklarım naçizane benim görüşlerimdir. Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Karaman, bu konudaki haberde hangi iddia ve gerçekleri ortaya serecek bilemiyorum ama, benim bu konuda saptayabildiklerim yukarıda yazdıklarım doğrultusundadır.
Hollanda siyasetinde yer almış olan binlerce Türk genci arasında, yüzlercesi Belediye Meclisleri ve İl Genel Meclisleri'ne, onlarcası da milletvekili olarak parlamentoya girmişlerdir. Yüzlerce gencimiz devlet kurumlarında memur olarak yer almaktadır. Yüzlerce gencimiz büyük holdinglerde üst düzey koltuklara oturmuşlardır. Binlerce gencimiz iş dünyasında büyük bir başarıya imza atmışlardır. Durum böyle olunca, 'Ah gençlerimiz, vay gençlerimiz' diye ağlaşmanın bir anlamı olmayacaktır. 
Gurbetçi Türkler'in sorunları daha çok bizim devletimizledir. Türkiye'ye göç etmiş olan Suriyeli'ye triptik yerine geçici otomobil plakası veren devletimiz, gurbetçi Türk'e neden geçici plaka vermemektedir? Onyıllardır Türkiye'yi dövize boğan Türkler'in çocukları neden hala askerlik zorunluluğu yaşamaktadır? Askerlik yapmaktan kurtulmaları için Türk gençlerinden neden para alınmaktadır? Yaşlanmış olan ve anavatana dönmüş olan Türkler için, bakım yurtları kurmak çok zor mudur?
Batı'da yaşayan Türkler'in, kendi devletlerine ilişkin olarak daha pek çok derdi vardır. Öncelikle bu dertlerin ortadan kalkması lazımdır.
Bakmayın siz Wilders gibi ırkçıların havlamalarına. İnanın, Wilders ve gibileri sadece havlarlar ama ısıramazlar. Wilders ve gibileri iktidara gelseler dahi ısıramazlar. Zira gerçekler ile söylemler arasında çok büyük farklılıklar vardır.
Batı'nın, Orta Doğu'da ve gelişmekte olan ülkelerde hazırladıkları tezgahları biliyoruz artık. Aynı Batı'nın Türkiye üzerindeki oyunlarını da biliyoruz. Türkiye gerçekten çok zor günler geçiriyor. İnşallah sorunsuz bir seçim geçiririz ve sorunsuz bir hükümet kurarız.
Sorunların çözümü için akıllı olmak şarttır ama, biz yine de duamızı eksik etmeyelim.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —